Geçen haftalardan birisinde Fotokritik isimli paylaşım sitesinin bünyesindeki fotoğrafçılar ile düzenli olarak yaptığı “Bizden Biri” söyleşilerinden 42.’sine konuk oldum. Yazışarak yapılan söyleşinin orjinali burada: http://www.fotokritik.com/forum/36738.

Fakat bir kopyası da burada dursun:

1) Sizce FotoKritik nedir?

Eski sayılabilecek üyelerden birisiyim. Bu yüzden Fotokritik ile ilgili tek ve geçerli bir tanım yapmak benim için çok zor. Tek cümle ile tanımlamam gerekse, politik ve kaçamak bir şekilde şöyle derdim sanırım: “Fotokritik farklı arayışlara farklı yanıtlar sunan bir görsel paylaşım sitesidir”. Hayat görüşü, bilgi birikimi, deneyimi ve sanata olan ilgisi bağlamında çok geniş bir kullanıcı yelpazesine sahip olan Fotokritik’in tanımını ne kadar spesifik hale getirirsem o kadar yalan söylemiş olurum gibi hissediyorum. İlk sorudan terledim.

2) Fotoğrafa nasıl merak sardınız? Bizimle paylaşmak istediğiniz bir an var mı?

Küçüktüm, 5-6 yaşımdaydım. O zamanlar yurtdışında çalışmak, bir mühendis için şu anda olduğundan daha fazlasını vaad ediyordu muhtemelen, babam da Arabistan’a gitmişti çalışmak için. Kendisi ile uzun yıllar ayrı kalmamıza sebep olan yurtdışı macerası sona erip Türkiye’ye döndüğünde ikimiz beraber Artvin’e gittik. Dönerken yanında getirdiği Canon AE-1 ile tanışmam da o Artvin seyahatine denk gelir. Artvin’i bilenler, ne kadar müthiş bir doğal güzelliğe sahip olduğunu bilirler. Babam da insanların, nehirlerin, evlerin, köprü ve kiliselerin şimdi düşündüğümde kompozisyon ve ışık açısndan hiç de ümit vaad etmediğine inandığım fotoğraflarını çekiyordu devamlı. Benim de, bu cihazın vizöründen bakıldığın zaman “görülen her şey arasından herhangi birisini” göze kestirip, sağ elin işaret parmağına denk gelen bir çıkıntı yardımı ile bu anların bazılarının ölümsüzleştirilebildiğini keşfetmem tabii pek vakit almadı. Fakat babam ya onca yılın ardından bana güvenini kaybettiği için ya da fotoğraf makinesini çok sevdiği için pek izin vermezdi oynamama. Kendisine o fotoğraf makinesine ne kadar aşık olduğumu söyleyebilmeyi isterdim.

Artvin’in benim gibi küçük bir çocuğu dahi etkilemeyi başaracak kadar ihtişamlı olan doğasının bir parçasını yaşadığım şehir olan ve o dönemler her kış kalorifer dairesi dumanları ile korku filmi setine dönen Ankara’ya götürme arzumdan mı, yoksa yıllardır görmediğim ve dönerken bana hediye olarak bir hesap makinesi bir de oyucak limuzin getirmiş olan bu değişik adamın severek yaptığı bir şeylerle ilgilenirsem beni daha çok seveceği ihtimaline olan inancımdan mı bilmem, fotoğraf fena halde içime işledi. Geçen yıllarda da fotoğraf denen mevzu ile aramda az şiddetli obsesif kompulsif bir ilişki, fotoğraf makineleri ile aramda da orta şiddetli platonik bir aşk hasıl oldu üzerinize afiyet. Sonra bir gün, bir üstteki paragraftan 16-17 yıl sonra fotoğraf makinesi sahibi oluverdim.

Küçüklüğümden beri fotoğraflar çekerdim kendi kendime. Fakat bu işi gerçekten yapabilen ilk makineme çok geç sahip oldum, 3-4 yıldır fotoğraf çekiyorum. Halâ bu işin zerre kadar hakkını veremediğimi, her şeyi ardımda bırakıp yola çıkmazsam da yapamayacağımı düşünürüm arada bir, kimi zaman ortaya çıkan ve beni tüm ideallerimden vazgeçirecek kadar kuvvetli hissedilen bir gücü vardır fotoğrafın içimde.

Ayrıca beni kendisine aşık eden ve çok uzun yıllar boyunca hayalini kurduğum Canon yerine, Nikon ile hayatımı birleştirmeye karar vermiş olmam da şu hayatta yaptığım en güzel fake’lerden birisidir kanımca. Bir de Nikon SP ve Leica M3 Ss sahibi olmadan rahat edemeyeceğimi ve sonumun o kameralar ile çalışmaya başlamak olduğunu, artık biliyorum.

3) FotoKritik ile nasıl tanıştnız? Fotoğraf çalışmalarınız için FotoKritikten önce FotoKritikten sonra diyebiliyor musunuz?

Bir gün bir arkadaşım “şu adreste seninle ilgili bir haber var, belki görmek istersin” içerikli bir e-posta attı. E-postada verdiği bağlantı daha önce adını duymadığım “Fotokritik” isimli bir web sitesinin forumlarına gidiyordu. Orada, Penguin takma adlı bir kullanıcı “usefilm.com’da A. Murat Eren isimli bir Türk var ve çalışmalarını çok beğenerek takip ediyorum” içerikli bir mesaj atmış ve bir bağlantı vermişti. Bu tip onurlandırmalara alışık olmayan bir kişi olarak UseFilm defterini tamamen kapatıp, pılımı pırtımı toplayıp Fotokritik’e gelmiştim.

Fotoğraf çalışmalarıma Fotokritik’in bir katkısı olmadı, hiç bir paylaşım sitesinin olmadı. Fakat Fotokritik beni fotoğraf ile ilgili bazı değerleri sorgulamaya itti.

Örneğin sitenin kullanıcılarının ciddi bir kesiminin fotoğraflar ile ilgili yaptıkları yorumları okudukça “bu kadar insanın ortak yaptığı bir hata olmalı” diye düşündüm, sırf bu hatanın ne olduğunu anlamak ve hata olduğuna inandığım bu şeyi yapmamak için kendime fotoğraf çerçevesinde ele alınabilecek değerler ile ilgili çeşitli “neden” ve “nasıl” soruları sordum. Bunları kendime sordukça fotoğraf konusundaki cehaletimin boyutlarını fark etmeye başladım. Araştırdım, izledim, anlamaya gayret ettim, anladığım kadarını kimin ne kadarını anlayacağını pek umursamadan insanlara anlatmaya çalıştım, onlara anlatmaya çalıştıkça bazı şeyleri daha iyi anladım hem fotoğraf hem de insanlar ile ilgili.

Belki de en önemlisi fotoğraftan ziyade bir hayat deneyimi olarak, bu kadar güzel bir siteyi harika bir kritik ve paylaşım ortamı olarak görmek yerine her gün fotoğraf gönderilmesi gereken bir yer, tabiri caiz ise bir savaş alanı olarak gören insanların bu davranışlarını tetikleyen psikolojiyi biraz olsun anladım. Bu kadar mühim bir katkının üzerine, bir de Fotokritik’te bir çok “güzel insan” ile tanıştım, bir çok “güzel fotoğraf” izledim, kimi zaman çizmeyi aşıp aklımca insanlara yardım etmeye çalıştım, çoğunlukla da yapılması gerektiğine inandığım şeyi yapıp kötü olduğunu düşündüğüm şeye kötü olduğunu düşündüğümü söylemeye çalıştım.

Açıkçası Fotokritik’te çok eğlendim. Tüm bu söylediklerimden sonra -çok afedersiniz- şutlanmazsam, ilerde de hep beraber eğlenmeye devam edeceğiz diye tahmin ve ümit ediyorum.

Fotokritik fotoğraf çalışmalarıma olan katkıları ile değerlendirdiğim bir yer değil. Fotoğraf çalışmalarımı sadece kendi kendime çalışarak geliştirebilirdim, fakat Fotokritik kendi kendime varamayacağım başka noktalarda yol almama yardım etti. Hayat kesinlikle sürprizlerle dolu.

4) Fotoğraflarınızın başkaları tarafından değerlendirilmesi sizin için ne anlam ifade ediyor?

Çoğunlukla, başkalarının değerlendirmeleri ile bu işin olmayacağını ifade ediyor. İnsanların sözlerine kıymet vermek gerekiğini fakat fazla da ciddiye almanın, hele fotoğraf gibi bir konuda, yanlış bir karar olacağını hatırlatıyor. Fotoğraflarımın başkaları tarafından değerlendirilmesi, insanın kendi kendisinin yargıcı ve eleştirmeni olması gerektiğini, kendisi beğendikten sonra kimsenin beğenmemesinin hiç bir önemi olmadığını yürekten hissedecek kadar kendisi tanıması gerektiğini hatırlatıyor. Başkalarının doğrularına, yanlışlarına, beğenilerine, düşüncelerine, tekniklerine, telkinlerirne, tenkitlerine fazla kulak asmayacak kadar ukala olmadığı taktirde, insanın kendi özünün arzuladığı sanatı ortaya koyabilecek yalnızlığa asla ulaşamayacağını hissettiriyor. Kimi zaman gotoğraflarımın başkaları tarafından değerlendirilmesi bir fotoğraf insanı olarak insanlardan ne kadar uzak, insanlara ne kadar yakın olduğumu muhakeme etmemi sağlıyor.

Öte yandan fotoğraflarım üzerinde “kafa yorulması”, onların “okunmaya çalışılması” gerçekten hoşuma gidiyor. Fakat bu pek sık tecrübe ettiğim bir şey değil.

5) FotoKritikde fotoğraflarından ve/veya tarzından etkilendiginiz biri var mı? Fotoğraflar sizi neden bu derece etkiliyor?

Bir kaç kişi var. Onlar ile aynı sitede olmaktan gurur duyuyorum. Bu kişilerin hepsini saymak yerine ikinci aklıma geleni söylemek istiyorum: Anushka / Anıl Gürten (http://www.fotokritik.com/profil.php?id=18785).

Bence Anıl Gürten’in fotoğraflarında ilgi beklemeyen, kendisi ile barışmış ve bu yüzden kolay kolay iyileştirilemez sükûn bir hüzün var.

Bir şekilde herkesin etrafından dolaştığı, sahibi belli olmayan, yerine getirilmemiş modern bir sorumluluk var sanki içlerinde. Fotokritik’te yer alan portfolyoları arasında özellikle “Merdivenler”, “Kalabalıklar” ve “Sevdiğim Duvarlar” içindeki fotoğraflardan bir sergisi olsa idi, ben sergi afişinin altına bir yere “Kim olduğu belli olmayan insanların, nerede olduğu mühim olmayan merdivenleri nasıl inip çıktığına, kimi anlamsız ve yalnız boşlukları nasıl doldurduğuna dair bir şehir hikayesi” yazmayı isterdim.

Kendisini bir açıdan (sadece bir açıdan) Larry Clark’a benzetiyorum. Larry Clark Amerika’nın orta kesimlerindeki uyuşturucu bağımlısı gençleri 1963 ve 1974 yılları arasında fotoğraflamış ve bunu bir kitaba dönüştürmüş bir sanatçı. Kendisinden sonra bu tip üzücü hikayeleri anlatan fotoğrafçıların sayısında bir patlama olmuş. Fakat onun kitabını elinize aldığınızda onun farkını fark ediyorsunuz. Oradaki fotoğraflar “oo aman allahım”, “ayyy şuna bak iğneyi nasıl sokmuş” diye şaşırdığınız, tepki gösterdiğiniz fotoğraflar değil. Daha çok o fotoğraflar, gerçeği sessizce kabul ettiğiniz, içinizi bir hüznün ve üzüntünün kapladığı fakat tepki vermediğiniz, sadece “anlaşılması gerekeni anladığınız” fotoğraflar. Bu fotoğrafların böyle olmasının sebebi Larry Clark’ın da fotoğrafladığı uyuşturucu bağımlılarından birisi olması. Bu yüzden baktığı ve gördüğü şeyler bu kadar “içten”.

İşte tam bu noktada ben aynı şeyin Anıl Hanım için de geçerli olduğuna inanıyorum. O da kendisini çekiyor: içinde kendisinin olmadığı karelerle kendisini çeken fotoğrafçının etkileyici olmaması gibi bir olasılık söz konusu dahi olamaz bana göre.

6) Fotokritikte en çok etkilendiğiniz fotoğraf (ya da fotoğraflar) hangisi? Üzerinde konuaşbilir miyiz?

“En çok etkilendiğim fotoğraf bu” diyebileceğimi sanmıyorum. Fakat aklıma gelen bir kaç tanesini paylaşmak isterim:

Gerçekten en çok etkilendiğim fotoğraflardan birisi bu: http://www.fotokritik.com/248685. Altında zaten eleştirim var, fakat bu fotoğraf insanların nasıl da dar bir çerçeveden bakabildiklerinin bir göstergesi idi benim için (sayfayı -2’ler ile dolduranların bir kısmı, hatta neredeyse çoğu ağır eleştirilerini silmişler). İnsanlar fotoğrafları dini görüşleri ile, “toplumsal ahlak” dedikleri ve aslında hiç kimse için, hele sanatçı için hiç bir bağlayıcılığı olmayan kurallar çerçevesinde, tamamen kendilerine ait olan ve sadece onları bağlayan doğrular ve yanlışlar ile değerlendirip “bu yanlış! bunu yapamazsın!” diyebiliyorlar. Halbuki bu öyle bir şey değil. Ne olduğunu anlatması zor, fakat öyle bir şey değil işte. Bilmeyenden değil, bilmediğinin farkında olmayandan korkuyorum ben. Fotoğraf Bumin Kağan Yıldırım’a ait.

Diğeri bir fotoğraf bu: http://www.fotokritik.com/122900 altında zaten uzun sayılabilecek bir eleştirim var. Erdal Kınacı’ya ait.

Bir diğeri ise bu: http://www.fotokritik.com/259268 neden etklilediğini söylemek istemiyorum. Zaten buna pek gerek de yok sanırım. Özcan Çeltikli’ye ait.

7) Sizce fotoğrafa dijital müdahale fotoğrafın değerini düşürür mü?

Açıkçası bu biraz müdahale eden kişiye bağlı bence. Kimi zaman insanlar müdahale etmeden de fotoğrafın değerini düşürebiliyorlar :)

Benim gözümde fotoğrafın tanımı şundan ibaret: “ışıkla yazım”.

Fotoğraf, üzerine ışığın etkilerinin var olmaya devam ettiği herhangi bir şey olabilir. Bir fotokopi makinesi, bir scanner (tarayıcı) ya da bir röntgen makinesi ile de fotoğraf çekebilirsiniz bence. Zira bu noktada ’ışığın etkisinin bir yüzey üzerinde saklanması’ sürecine bir sınır çizmek kimsenin haddi olmadığı gibi anlamlı bir sınır çizilmesi de bence mümkün değildir. Dolayısıyla benim düşünceme göre kavram/ürün olarak “fotoğraf”, optik düzeneklerin, ışığa duyarlı kimyasal yüzeylerin ya da ışık sensörlerinin oluşturduğu düzeneklerin üzerinde bir şeydir ve tanımı, kullanılan araçlar ile sınırlandırılamaz. Kullanılan araçların içerisine dijital müdahale uygulamalarını da koyabilirsiniz, karanlık oda içerisinde kullanılan kimyasalları da.

“Karanlık odada yapılan müdahaleler dijital uygulama başında yapılan müdahalelerden daha etik ve fotoğraf ile daha barışık” diyen insanlar ile karşılaştım. Benim bakış açıma göre o cümle ile şu cümle arasında formal bir fark yok: “Eskiden insanlar işlerine yürüyerek gidiyorlardı, şimdi araba çıktı ve araba ile gidiyorlar, bence yürüyerek gitmek işe gitmek eylemi ile daha barışık ve daha etik”. Yöntemlere takılıp kalıyor ve bir üst seviyedeki gerçeklere ve güzelliklere hiç erişemiyoruz diye düşünüyorum bazen, üzülüyorum.

8) Hep çekmeyi hayal ettiğiniz bir fotoğraf var mı?

Çekmeyi hayal ettiğim tek bir fotoğraf yok, fakat yazmayı hayal ettiğim bir photo essay var. Fakat bunu yapmaya ömrümün yeteceğini zannetmiyorum. Yine de başarırsam, bir şekilde haberiniz olur zaten.

9) Yakın çevrenizde fotoğraf çekmeyen insanların sizin bu tutkunuza (ilgi alanınıza) yaklaşımı nasıl?

Genelde “hocam bu işten çok sağlam para yaparız” şeklinde yaklaşıyorlar. Fakat benim bu konudaki obsesifliğimi ve fotoğraf konusuna olan saygımı fark edenler, fotoğraf konusundaki düşüncelerimle beni baş başa bırakmanın daha yerinde bir tercih olduğunu düşünüyor “ne hali varsa görsün” diyorlar, ya da “bu adam fotoğraf işinden para filan yapamaz” diyerek ümitlerini başka bahara saklıyorlar gibime geliyor. Tamamen uyduruyor da olabilirim.