Dün Bulb Magazine isimli bir fotoğraf dergisinin editöründen fotoğraflarımdan birisini sonraki baskılarında yayınlamak istediklerine dair bir e-posta aldım (fotoğraf şu yazının ilk fotoğrafı). Arada bir böyle istekler geliyor ve çoğunlukla teşekkür ederek geri çeviriyorum. Nasıl bir dergi imiş diye göz atmak için son derece düşük beklentilerle sitelerine gittiğimde oldukça etkilendim. Üstüne bir de bir kaç sayı önce Akif Hakan Çelebi ile yaptıkları röportajı görünce hem isteklerine benden hızlı bir “memnuniyetle!” yanıtı aldılar hem de Çelebi ile ilgili bir yazı yazmaya karar vermeme sebep oldular.

Akif Hakan Çelebi Amerika’da yaşayan bir moda fotoğrafçımız. Kendisi genç, yaratıcı, özgün bir fotoğrafçı. Çelebi’nin şakası da yok hani, nitekim onca dergi röportajı ve serginin yanında International Color Awards‘ın Masters of Color Photography’sine 2006 yılında aday olmayı başarmış bir isim.

Belki de fotoğrafçılıktan önce eğitimini aldığı ve bir süre icra ettiği TV yapımcılığı ve medya kariyerinin etkileri ile çektiği fotoğrafların her biri özenle kurgulanmış, renk açısından zengin, “dolu” fotoğraflar. Fotoğraflarının, sinema geçmişine -hatta “şimdiki zamanına” ve ümit ediyoruz ki “geleceğine” de- sahip bir diğer leziz fotoğrafçı olan Nuri Bilge Ceylan fotoğrafları kadar “sinema karesi” etkileri barındırdığını söylemek güç olsa da bu etkinin tamamen yok olduğundan bahsetmek de, bence imkansız.

Çelebi’nin fotoğraflarında benim dikkatimi çeken ilk şey kurgu ve kadraj ile ilgili itina ve çevredeki objelerin hem doğal hem de bir o kadar rastgelelikten uzak oluşu. Bu kadar itinanın karşılığını veren izleyicilere ulaşabiliyor ve kendisini anlayan eleştirmenlere denk geliyorsa ne mutlu ona demek istiyorum. Fotoğrafçı bir fotoğrafı ne kadar itina ile çekerse potansiyel izleyicisi ve fotoğrafı arasındaki bağları o denli zayıflattığına inandığım için Çelebi’nin işinin pek kolay olduğunu düşünmüyorum. Fotoğraflarındaki renkler o kadar göz alıcı ve çarpıcı ki muhtemelen büyük bir çoğunluk o cümbüşün içinde kaybolup fotoğraflarda zaman zaman kendisini hissettiren hüznü ve ikincil mesajı es geçiyordur. Tabi bu tamamen benim uydurmam da olabilir. Bilemiyorum.

Bu arada yazı içerisinde bir kaç fotoğrafına yer verdim kendisinin, fakat en beğendiklerimi koymadım, siz Çelebi’nin sitesini gezerken kendi sürprizlerinizi kendiniz bulun istedim.

</p>

“It’s In The Special Way 2” © Akif Hakan Çelebi</td> </tr> </tbody> </table>

Akif Hakan Çelebi’nin fotoğraflarını izlerken zaman zaman model ile aramda bir fotoğrafçı olduğunu unutuyorum. Bence modeli bu denli güçlü bir şekilde ulaştırmak mühim bir yetenek. Bu bir sinema yapıtını izlerken seti, kameramanları, orada bir yerlerde oturan yönetmeni, oyuncuların rol yaptığını tamamen unutmak filan gibi (ne yazık ki çok nadiren yaşadığım bir keyif :)). Erkek modellerle neden çalışmadığını düşündüm, aklıma pek bir şey gelmedi. Ben de kendisine sordum ve şöyle bir yanıt aldım:

Erkek modellerle bir kaç çekimim oldu aslında, Arena dergisi için mesela. Fakat dediğin gibi genelde iş projeleri dışında çalışmadım. Bunun nedeni de ilgimi çeken birileriyle pek karşılaşmamış olmam. Yoksa karşi bir durumum yok. Genelde güzellik ve estetik anlayışıma uygun erkek model pek etrafımda olmadı. Ayrıca kadın güzelliği ve estetiği de çok daha fazla ilgimi çekiyor.

Eh, ben de kadınları genellikle daha güzel buluyorum (smiley).

Ayrıca dikkat ederseniz AHÇ ortamdaki ışığı kullanmaktan haz duyan bir fotoğrafçı. Bu da bu kurgu fotoğraflara beklenmedik bir doğallık katıyor bence.

</p>

“Istanbul, not Constantinople 12” © Akif Hakan Çelebi</td>

</p>

“The Silence And The Fragrance” © Akif Hakan Çelebi</td> </tr> </tbody> </table>

Kendisi BULB Magazine’deki röportajında şöyle bir soru ile karşılaşıp şu yanıtı vermiş, çok doğru bir tespit olduğunu düşünüyorum:

Soru: Türkiye’densiniz. Oradaki insanlar fotoğraflarınızı nasıl değerlendiriyorlar?

AHÇ: Dünya çapında, Türkiye’de tanındığımdan çok daha fazla tanınıyorum. Türkiye gözü önündeki yetenekleri görmezden gelme ve tek yeteneği yalakalık olan insanlara konsantre olma eğilimi gösteriyor.

Aklımdan isimler film şeridi gibi geçti bunu okuduğumda. Türkiye’nin bir döneme damgasını vurmuş fakat artık pili bitmekte olan isimleri geldi aklıma. Tesir alanı iyiden iyiye azalmakta olan nefeslerini insanlara ilgiyi hak edeni göstermek yerine nasıl da kimseyi beğenmediklerini, nasıl da kendilerinden sonra kimsenin gelmediğini anlatmakla harcayışları çalındı kulağıma. Güzel ülkemin kimi sidikli aydınları, kimi kabız sanatçıları. “Üzgünüm ama pek hatırlanamayacaksınız gibi görünüyor” diye düşündüm. Erdal Kınacı‘nın başına gelenleri de takip edenler biliyor. Her neyse.

</p>

“Mad Dream of Youth 7” © Akif Hakan Çelebi</td> </tr> </tbody> </table>

Kısa kısa:

  • Çelebinin web sayfası burada: http://hakanphotography.com/ gidip ziyaret edin, fotoğraflarını inceleyin.
  • Kendisi Fotoğraf isimli derginin Ekim-Kasım 2008 sayısının kapağı olmuş, Türkiye’de olsam da alsam.
  • Çelebi Canon 5D kullanıyor ve Canon lensler ile çekiyor fotoğraflarını. Fakat en kısa zamanda Nikon’a geçmek istiyormuş, bu yüzden “aa Kamil duydun mu bak AHÇ de Canon kullanıyormuş” diye ortalarda koşuşturmak yok (tamam, Nikon ile ilgili kısmı ben uydurdum, ama neden olmasın!).
  • Sitesinde “Istanbul, not Constantinople” isimli keyifli, kontrast dolu bir projesi var. İzlemeye değer.
  • AHÇ Florida’da yaşıyor. İkimizi de aynı kasırgalar tehdit ediyor.
  • Hastası olduğum bir özelliği: Bir çok platformda rastladığım fotoğraflarına copyright ibareleri koymuyor. Evet işte, üzerime gelmeyin, takıntılıyım bu konuda :)