Karşıma birini alsam, ona saatlerce insan ve doğa arasındaki tatsız ilişkiden bahsedebilir, sebep olduğumuz kirliliğin doğal yaşam üzerindeki etkilerinden bahsedip, nasıl çözüleceğini bilmesem de her şeyin “nasıl olmaması” gerektiğini filan tasvir etmeye çalışabilirim. Fakat kelime çoğunlukla güçsüz, taşıması zor. Üstüne üstlük de yavan. Öte yandan Chris Jordan’ın aşağıdaki fotoğrafı tek bir başına, benim ‘insan ve çevre ilişkisi’ne dair aktarmak istediğim düşüncelerin hangisini anlatmaktan aciz olabilir:


© Chris Jordan

Fotoğrafta cansız yatan bir albatros yavrusu.

Fotoğrafı işte bu yüzden seviyorum.

Fotoğraf: hayatın alışageldik objelerinin evrensel dilini kullanarak bir düşünceyi, bir hikayeyi daha derinden anlaşılabilir, daha az yer kaplar şekilde paketleyebilmek lüksü…

Ben bir Chris Jordan olmasam da beni fotoğrafla ilgili en çok heyecanlandıran şeyin bu olduğunu biliyorum. Fakat fotoğrafın bu heyecan verici noktası genellikle çok ulaşılmaz, çok yorucu görünüyor. Kimseye belli etmesem de kendi fotoğraflarıma bakarken sürekli ne kadar başarısız olduklarını düşünüyorum. Bir sahneyi yaşayan ve fotoğraflayan birisi olarak aslında ne kadar daha güçlüsünü çekebileceğimi ve çeke çeke ancak bunu çekebildiğimi biliyorum, vesaire. Bunun sadece benim yaşadığım bir his olmadığının da farkındayım. Fakat insanın kendi kendisini kritik etmesinin, kendisini yetersiz, verimsiz bulmasının, tatminsizliğinin, hüsranının bir sonu yok. Ne bu konuda bu şekilde düşünen tek kişi benim, ne de bu şekilde düşünenlerin bir tedaviye ihtiyacı var. Onun da farkındayım.

Bu yazıda bu konuda benim gibi hissedenlerin işine yarayabileceğini tahmin ettiğim bir listeye yer vermeye karar verdim.

Tavsiye vermekten ziyade tavsiye alması gereken bir noktada olduğumu hissettiğim için ne zamandır böyle bir liste hazırlamaktan kendimi alıkoyuyordum. Dün rastlantı eseri Cheryl Jacobs Nicolai‘ın listesine rastlayınca ne kadar doğru bir şey yaptığımı anladım. Cheryl, birikimi ve engin fotoğraf felsefesi ile bilge bir liste hazırlamış. Az sonra listeleyeceğim tavsiyelerden ben alacağımı aldım, eğer siz de bir şeyler alabilirseniz ne mutlu bana (parantez içlerine kendi görüşlerimi yazdım):

  • “Tarz” bir dayanak ya da atraksiyon değil, ifade şeklidir. Satın alabildiğiniz, ödünç alabildiğiniz, bilgisayarınıza indirebildiğiniz ya da çaldığınız şey “tarz” değildir. Tarzınızı bulmak için dışarıya doğru değil, içeriye doğru bakmalısınız.
  • Neye sahip olduğunuzu bilin. Şans güzeldir, fakat güvenmek için korkunçtur. Çünkü şans, para gibi, sadece ihtiyacınız olmadığında yeterince sahip olduğunuz bir şeydir.
  • Kendi güzellik algınızdan ötürü hiçbir zaman özür dilemeyin. Zira kimse size neyi sevmeniz gerektiğini söyleyemez. Yaptığınız şeyi bir yüzsüzlük, umursamazlık ile yapın. Estetik anlayışınızı bilinç üzerine inşa edemezsiniz.
  • Hayır deyin. Hem de sık sık deyin. Zor olabilir, fakat bunu hem kendinize hem de fotoğrafladığınız kişilere borçlusunuz. Size uygun olmadığını hissettiğiniz işleri yapmayın, çok şey yapmak için kendinizi sıkıştırmayın. Çünkü stresli ve kaygılı olan bir siz, hiç kimsenin bir işine yaramaz.
  • Her şeyde uzmanlaşamazsınız.
  • Tabelanızı asmadan önce tarzınızı netleştirin. Eğer öyle yapmazsanız tarzınızı müşterileriniz dikte eder. Kaliteniz ve özgünlüğünüzü tamamen yitirirsiniz. Tarzınızı daha sonra değiştirmek için her şeye yeniden başlamanız gerekebilir, ve bu gerçekten zordur.
  • Kritikleri kabul edin, fakat körlemesine uygulamayın. Sırf bir şeyi birisinin söylemiş olması söylenen şeyin doğrusunun o olduğunu göstermez. Tavsiyeleri değerlendirin, tavsiye veren kişinin perspektifini değerlendirin, kendi tarzınızı değerlendirin ve söylenenlerden hangisine kendi işiniz içinde yer verebileceğinizi hesap edin. Önerilenlerin yalnızca işinize gelen kısmını dikkate alın. Bu sizi saygısız ya da nankör yapmaz, bağımsız yapar (meren: negatif kritiği fazla ciddiye almamak gerekir, pozitif kritiği ise okumak bile tehlikelidir bazen, çünkü zamanla insan pozitif kritiklere inanabilir :) kabul etmesi çok zor olsa da “mükemmel bir fotoğraf” cümlesi ile “rezalet bir fotoğraf” cümlesi arasında formal hiçbir fark yoktur aslında, ikisi de hiçbir işe yaramaz, ikisi de dayanaksızdır, ikisi de sadece sahibini bağlayan bir görüş ihtiva eder. fakat “mükemmel bir fotoğraf” ve benzeri cümlelere daha sık rastlamamızın sebebi aslında fotoğrafçının penceresinden bu iki cümle arasında bir fark olmasından kaynaklıdır. nedense ilkini duymaya herkes çok hazırdır, ikincisi ise bir hakaret muamelesi görür. komik ama bence bu şekilde olmasının sebebi şu: ilki fotoğrafçının varsayımıdır, dolayısıyla bunu duymak ona göre normaldir, ikincisi ise bir fikir ayrılığı, bir muhalefettir ve ona göre karşılık vermeyi gerektirir. onu bu saçma noktaya getiren şey ise pozitif kritikleri fazla ciddiye alması ve fotoğraf olayını pek kavrayamamış olmasıdır bence).
  • Kendinize evrim geçirmek ve büyümek için boşluk bırakın. Size ileride sınırlayacak sıfatlar ile kendinizi sınırlamayın (meren: bunu okuyunca aklıma sadece tek bir konsept üzerine çalışmak ve bununla ün yapmanın harika bir fikir olduğunu düşünüp sadece vapur, sadece martı, sadece yaşlı, sadece çocuk ya da sadece Balat sokaklarını kendine tarz edinen, sonra sıkılıp tarz değiştirmek isteyince kimse tarafından umursanmadığını hisseden ve fotoğraftan hızla uzaklaşan insanlar geldi, kimilerini bizzat tanımış, kimilerini Internet üzerinden takip etmiştim, o zamanlar anlatmaya çalışmış fakat anlatamamıştım).
  • Ufak tefek fotoğraf hileleri ve alışveriş gelip geçicidir, onurlu fotoğrafın modası ise hiçbir zaman geçmez.
  • O bir sonraki hedefiniz olan ekipmanı satın almaya odaklanmak, aslında sahip olduklarınızla da harika işler çıkarabiliyor olmanız gerektiği fikrini kabul etmekten çok daha kolaydır. Bir şeyler satın almak pratik ve pahalı bir avuntudur. Elinizdeki araçları tutarlı ve verimli bir şekilde kullanmayı öğrenene kadar tek bir kuruş harcamamalısınız. Sadece elinizdeki ekipmanı “aştığınızda” ve ekipmanınız sizi sınırlamaya başladığında yeni bir ekipman için para harcayın (meren: gerçekten, satın alacağınız ve bir anda o yapamadığınız harika işleri yapmaya başlayacağınız bir lens ya da fotoğraf makinesi -çoğu durumda- aslında yok (hatta kimi durumlarda yeni bir fotoğraf makinesi satın almak önceden yaptığınız harika işleri artık yapamaz hale gelmenize bile sebep olabilir (en nihayetinde, bu mütemadiyen satın alma eğilimi en fazla henüz oturmamış bir temele kat çıkmak kadar sağlıklı olabilir bence))).
  • Muhteşem portre fotoğrafları güçlü insan irtibatının bir sonucudur (meren: ben bunu sadece insan-insan ilişkisi olarak da görmüyorum, pekalâ muhteşem fotoğraf insan-eşya ilişkisinin bir sonucu olarak da görülebilir. fotoğrafçı ile görüntü arasında bir iletişim, bir bağlantı olmadığında durumda ortaya muhteşem bir fotoğraf çıkmasını beklemek ne kadar mantıklı, bilemiyorum. Chris Jordan’ın yukarıdaki fotoğrafına bir daha bakın).
  • Neden fotoğraf çekmeye başladığınızı hiçbir zaman unutmayın. Kusursuz teknik harika bir araçtır, fakat berbat bir üründür. Tekniğinizin yapabileceği en güzel şey kendisine dikkat çekmemesidir. Tekniğinizin içeriğin önüne geçmesine hiçbir zaman izin vermeyin (meren: bence bir fotoğrafta tekniği ön plana çıkaran şey içeriğin güçsüzlüğü, içeriği ön plana çıkaran şey ise fotoğrafçının gücü ile ilintilidir) (meren: fotoğraf çekmeye neden başladığınızı hatırlamıyor olabilirsiniz, sebepsiz yere bile başlamış olabilirsiniz, bununla beraber neden fotoğraf çektiğinize karar vermek için hiçbir zaman geç değil, belki o zaman kimsenin kimin çektiğini hatırlamadığı ve kimseye bir “vay” efekti dışında bir şey vermeyen HDR fotoğraflardan vazgeçersiniz (düşünün, bir tane bile HDR fotoğraf var mı sahibini hatırladığınız ya da salladığınız? açıkçası ben beni derinden etkilemiş ve zihnimde yer etmiş bir tane bile HDR fotoğraf hatırlamıyorum (hayır, çekmeyin demiyorum kesinlikle, Cheryl de demezdi böyle bir şey büyü olasılıkla, sadece her yeni çıkan tekniğin, her yeni çıkan efektin, her yeni çıkan lensin arkasından koşanlar bunu fotoğrafla ilgili dolduramadıkları başka bir boşluk yüzünden yapıyorlar bence (elbette kimin hangi boşluğu nasıl dolduracağını salık vermek de kimseye düşmez fakat insanın kendi kendisini bu konuda sorgulaması ve bunun üzerinde düşünmesi verimli olabilir bence)))).
  • Kendi yolculuğunuzu hiçbir zaman bir başkasınınki ile mukayese etmeyin. Bu bitiş çizgisi olmayan bir maraton. Birisi sizden daha hızlı başlayabilir, sizden daha hızlı gelişiyormuş gibi görünebilir, fakat her koşucunun kendi temposu vardır. Sizin yolculuğunuz, sizin yolculuğunuzdur, müsabakanız değil. Hiçbir zaman “varmayacaksınız”. Kimse varmıyor.
  • Kendinizle ilgili hayal kırıklığı ve hüsranınıza sarılın. Bu sizi öğrenmeye ve büyümeye iter, ufkunuzu genişletir ve işleriniz sıradanlaşmaya başladığı zaman eteklerinizi tutuşturur. Bir sanatçı için memnuniyetten daha tehlikeli hiçbir şey yoktur.

© Chris Jordan

Kısa ömrünün sonuna gelmiş bir Albatros doğanın döngüsü içinde parça parça olurken, misafirleri sapasağlam.

Chris Jordan’ın tüm Albatros fotoğrafları burada. Kendisini daha önceki işlerinden tanıyor olmanız çok muhtemel, eğer tanımıyorsanız ana sayfasını da ziyaret etmelisiniz.

Yorumlardan:
Sinan AYHAN
October 31st, 2009Ben yalnızca bir amatörüm. Teknik terimleri ve bunların uygulamalarına aşina olsam, hatta bir kısmını uygulayabilsem bile ömür boyu amatör olarak kalacağım. Zaten fotoğraf çekerken de bu heyecanı seviyorum. Makineyi, objeyi ve kendimi keşfetmeyi.Verilen tavsiyerin birçoğuna katılıyorum özellikle de “tarz” konusunda yazılanlara. Her şeyde olduğu gibi yazınında özü olmuş zaten insan içine bakmayı öğrendiği zaman da hemen hemen diğer tüm tavsiyelere kendi kendine ulaşabiliyor.Lakin bundan önce de hemen her şeyi fotoğraflamayı denemek istiyor insan. Sonra yavaş yavaş her şeyi çekmeyi vazgeçiyor. Yaşadıklarının kabuğunu soyup çekirdeğinin fotoğrafını nasıl çekeceğini öğreniyor.</p>