İki gün önce Alp Esin bana Bigumigu.com’da yer alan bir sayfanın bağlantısını gönderdi. Sayfaya girdiğimde 8 Kasım 2009 tarihinde yayınlanan Milliyet Gazetesi’nin Cadde isimli ekinde Cem Mumcu tarafından kaleme alınmış bir yazının fotoğrafları ile karşılaştım.

Bu günlüğü takip edenler bir kaç hafta evvel yazdığım Mehmet Turgut eleştirisini hatırlaycaklardır. Milliyet Gazetesi’ndeki yazının da benzer bir içeriğe sahip olduğu, kullanılan görsel materyalin benzerliğinden belli idi:

Sağ olsun, Tuba Tahça gazetenin yüksek çözünürlüklü fotoğraflarını çekip gönderince yazının kendisini de okuma fırsatım oldu. Yazı şöyle:

Eskiden Meydan Larousse vardı. Şimdi internet var. Artık derinlemesine bilgi olmasa bile haberdar olmak çok kolay. Mehmet Turgut isimli fotoğrafçı sanırım bunu gözden kaçırmış. Yabancı bir meslektaşı Bruce Willis’le karısının fotoğraflarını çekmiş. Tabii yaratıcı bir biçimde bir konsept oluşturmuş. Mehmet Turgut da İlker İnanoğlu ile sevgilisi Özge Ulusoy’u çekmiş. Bakın görün nasıl esinlenmiş!? Bitmiyor bir örnek daha var benim gördüğüm. Mehmet Turgut, Ece Gürsel’i fotoğraflamış bu kez de. Angelina Jolie’nin bir pozunu alıp kullanmayı uygun görmüş. Esinlenme kelimesini tercih edişim kendi edebimden dolayı… Yoksa bundan böyle ‘turgutlama’ da diyebilirim.

İronilerle dolu, üzücü bir yazı.

Bu konuda söylenmeye başlamadan önce Cem Mumcu’ya bir mesaj atarak bu konudaki düşüncelerinin ne olduğuna dair tahminlerimin sağlamasını yapmak istedim, kendisinden hızlı, az sonra yazacağım düşüncelerimi değiştirmeyen, samimi bir yanıt aldım.

Konuya girmeden evvel tekrar döneceğim küçük bir açıklama iliştirmek istiyorum: dışarıdan bakan bir göz için benim bu konudaki rahatsızlığımın kaynağına ve bu konuyu gündeme getiriş gerekçeme dair akla gelebilecek ilk şey, Mumcu’un yazısında bana ya da Bilir Kişi Raporu‘na bir referans vermemiş olması olabilir. İkna edici duyulmasının güç olacağının farkındayım, fakat referans verilmesi ile ilgili bu tip bir kaygım yok (hatta kendi adıma konuşacak olursam her şeyin kontrolü elimde olsa idi bile bu kadar ironik bir mevzuya şahit olmayı, Milliyet Gazetesi’nin Cadde ekinden gelecek bir referans ile seve seve değişebilirdim) (ayrıca benim bu olayın tümü karşısındaki tepkimin sebebini analiz etmeme ve neden rahatsız olduğumu daha iyi anlamama yardımcı olan bakış açısını paylaştığı için Alp Esin’e de teşekkürü borç bilirim).


__


Gelinen nokta itibarı ile görünen o ki Mehmet Tugut’a, -nedenini az sonra netleştirmeye çalışacağım- bir özür borçluyum.

Önceki yazıda yer alan eleştirilerimin Mehmet Turgut’un şahsı ile ilgisi doğrudan ilgisi yoktu. Çünkü benim hedefimde Mehmet Turgut değil, -Mehmet Turgut’un da zaman içerisinde edindiğine dair emarelere fotoğraflarında rastladığımız- bir “anlayış” vardı. Bu “anlayış“, gideri hiç tükenmeyen bir kanalizasyon şebekesi olan medyanın sanatı, fikrileri, düşünceleri, insanları haysiyetsizce sömürürken takındığı anlayıştı. Bu “anlayış” içinde boş vermişliği, umursamazlığı, saygısızlığı barındıran bir anlayıştı. Medyanın, hitap ettiği kitleyi aptal yerine koymasına sebep olan, eline geçirdiği her şeyi parça pinçik edip son kırıntısına kadar fakat her adımda son derece yüzeysel bir şekilde tüketmesinin ardında yatan anlayıştı. Bulaşıcıydı, Mehmet Turgut ile başlamamıştı, onu cezalamak ile sona ermeyecekti, anlayışın vücut bulmasına isimler vesile olsa da tek tek kimsenin bir suçu yoktu..

Fakat nasıl ki Mehmet Turgut, Annie Leibovitz’in Angelina Jolie’sinde kullandığı konsepti bağlamının dışına çıkartıp onu üç kuruşluk bir magazin fotoğrafına çevirmekte beis görmediyse, çok ironik bir şekilde Cem Mumcu da Turgut’a yöneltilen eleştirileri bağlamından çıkartıp üç kuruşluk bir magazin yazısına çevirmekte beis görmemişti, bence. Turgut’un neredeyse “mağdur” olduğuna inandığım bir olayda artık saldırı doğrudan onun şahsına yönelik hale gelmişti.

Ben çektiğim fotoğrafları bir anlamda toplumun bana yaptığı yatırımın bir ürünü olarak gördüğüm için tamamen sahiplenmiyor, küçücük, her tarafları copyright ibareleri ile dolu olarak değil, 800 piksel büyüklüğünde ve CC lisansı ile paylaşıyorum, ticari emelleri olmayanlar benim ürettiklerimi hasbelkader beğeniyorlarsa, istediklerini yapabilsinler istiyorum, bundan da keyif alıyorum. Bunun pekalâ düşüncelerim için de geçerli olduğu varsayılabilir. Sahiplik mevzusu ile aramda sıkı olmayan bir bağ var, bu yüzden bana ya da Bilir Kişi Raporu’na (ya da konuyu ayrıntılı şekilde ele alan herhangi başka bir kaynağa) referans verilmemiş olmasına ilk bakışta akla gelebilecek sebeplerden ötürü kızgın değilim. Bununla beraber Cem Mumcu’nun yazısında herhangi bir referans olmamasının can sıkıcı bir tarafı, elbette var.

Mumcu’nun yazısı, ayrıntısızlığına rağmen referans vermiyor. Çünkü büyük olasılıkla okurların Mehmet Turgut’un oradan buradan -yazarın tabiri ile- “turgutlama” yaptığını öğrenmesinin yeterli olduğunu öngörüyor. O apartmış, bu soyunmuş, bu şunun sevgilisi ile basılmış, Britney’in fotoğrafta kukusu görünmüş, Erdoğan attan düşmüş, şişko kız seksi olmaya çalışınca, Amerika’yı sarsan olay, işte o çarpıcı diyalog, karısını testere ile kesip parça parça etti, işte o kulisten fotoğraflar, dehşet anı kameralarda, seksi fotoğrafları için tıklayın, böyle vahşet görülmedi, menajeri sevgilisi oldu, oğlu şehit olan anne tabut başında bakın nasıl ağladı, son dakika!!! şok!!! flaş!!! meğer Mehmet Turgut “turgutlama” yapmış!!! … Yıllar yılı ebleh propagandasına maruz kalmış olan toplumun, velev ki orada referans olsa idi “dur bakayım, Mehmet Turgut’u iki dakikada harcamak yerine şu işin aslı neymiş araştırayım” demesi beklenebilir mi? Çok yüksek olasılıkla zaten kimse bakmayacaktı bile. Bu bir arz-talep meselesi. Ne yazık ki toplum da artık daha fazlasını istemiyor. Fakat diyebilecek olanlar için yolları açmak bir anlayış meselesidir, bir duruştur. Fakat öbür “anlayış” bunlara prim vermez, o duruşlar gazete sayfalarına sökmez.

Bu olan biten kimler için can sıkıcı olabilir diye düşündüğümde blog yazarlarının anonimleştirildiğini, onların görüşlerinin sahipsizleştirildiğine şahit olan -diğer- blog yazarlarından tutun da, fazlasını okumaya layık görülmediği için içerleyen okurlara kadar geniş bir yelpazede, tonla insan geliyor aklıma. Neredeyse herkesin bu konuda sıkılacak bir şeyler bulması mümkün. Potansiyel olarak bu kadar kişinin canını sıkabilecek bir şey yapmakta sorun olmadığı sanrısını yaratan ise bence işte o yukarıdaki “anlayış“.

Cem Mumcu yazısının ilk paragrafını bitirip ikinci paragrafa başlarken “benzer örnekler maalesef her alanda vardemiş, işte buna katılmamak elde değil.

Ülkemizin “mainstream” gazetelerinin “işimiz olmadığından komik ve seksi fotoğrafları sizin için internetten topladık, tıklayın da reklamlardan üç kuruş para girsin cebimize” diyerek galerilerine doldurduğu ve ana sayfadan sunduğu fotoğrafların sahiplerine atıf yapmamasına, bir fotoğrafı bağlamının dışına çıkarıp bağlamından çıkarılmış diğer bilmemkaç fotoğrafla bir araya koymaktaki aymazlığına şaşırmak ne kadar komik ise, Mehmet Turgut’u eleştirmek de o kadar yanlışmış sanki.

Cem Mumcu’ya dargın, kızgın değilim, kendisini suçlamıyorum.

Eleştirilerim baki, fakat Mehmet Turgut’tan, dolaylı olarak da olsa bir parçası olduğum bu saçmalıktan ötürü samimi bir şekilde özür diliyorum.

Eğer birileri bu yazıda yazanları okuyup kendi gazetesinde Cem Mumcu’nun Mehmet Turgut’a yaptığını yaparsa, Cem Mumcu’dan da özür dilerim.

Ayıbı birisi yapar, utancı döner dolaşır başkasına kalır.

Yorumlardan:
Hasan ÇOLAK
November 13th, 2009 at 00:49</p>

Aslında sanırım burada tartışılması gereken konu; toplumca nereye gittiğimiz ya da yönlendirildiğimiz.. M.Turgut ticari kaygılarla ve yeni bir kurgu, konsept üretme sancısı yaşamak istemediğinden olsa gerek -yumuşatarak- “esinlenme” adı altında değerlendirdiğimiz bu kopya işleri yapmış. Murat bey de ondan yola çıkarak aslında öznel olmayan, sadece onu örnek gösterip bu sağlıksız zihniyeti, gidişatı sorgulayan bir yazı yazmış..

Daha sonrasında ise Cem Mumcu – aslında belki de sadece fotoğrafların içeriklerinden dolayı- bunu magazin boyutuna indirgeyen bir yazıyla ele almış (Ele almayı bırakın avucunu bile dolduramamış o ayrı). Ne orjinal kurgunun sahibi fotoğrafçıların adı var yazıda, ne de konuya ait bir değerlendirme. Mahalle dedikodusu gibi “Duydunuz mu Mehmet bu fotoğrafları turgutlamış..” deyip başka bir konuya atlamış..

Netice itibarıyla asıl sorun şu ki, gitgide algıda ve ifadede sığlaşan bir toplum oluyoruz maalesef. Üretmek yerine kopyalamayı, araştırmak yerine kulaktan dolma konuşmayı, anlamaya çalışmak yerine duyduğu kadarıyla yetinmeyi ve düşünüp muhakeme etmek yerine her duyduğumuza inanmayı kabullendiğimiz ve hoş gördüğümüz sürece olduğumuz yerde saymamız bile başarı sayılır..