Çok sevgili dostlar ile buluştuğumuz, “sabahlara kadar oturup sohbet etmek, sonra üç-beş saat uyuyup uyanınca sohbete aynen devam etmek” mefhumunun ne genç yaşlara ne de Türkiye’ye özgü olmadığını şaşırarak yeniden öğrendiğimiz Florida gezisinden döndük.

Arpat, Meryem ve Hüseyin’i bırakıp buralara geri dönme fikri bana ne kadar zor geldiyse artık, döndüğümde fotoğraf çantamı içindeki tüm ekipman ile beraber orada unuttuğumu fark ettim. Bilinçaltımın bana oynadığı bu oyun neticesinde orada çektiğim fotoğrafları yayınlayamayacağım için, yokluğumda biriken ve iki gündür aralıklarla okuduğum şeyler arasından aklımda kalanlara dair bir şeyler yazmak geldi içimden (sırf siz Pazartesi sabahı iş-güç ile uğraşmayın diye).

Hatta bunu belki bir alışkanlık haline getirir, arada bir kısa kısa fotoğraf dünyasının benim tanıklık ettiğim kısmından subjektif haberler veririm.

***

WorldPress Photo her yıl düzenlediği Yılın Fotoğrafları ödüllerinin 53’üncüsü de açıklanmış. Sonuçlara göre yılın fotoğrafı ödülü İtalyan fotoğrafçı Pietro Masturzo’ya ait. Fotoğrafta 2009 yılında İran’daki seçimler ardından gerçekleşen gösteriler esnasında Tahran’da bir çatıdan bağırmakta olan birkaç protestocu görünüyor.

</p>

© Pietro Masturzo</td> </tr> </tbody> </table>

Gidip tüm fotoğraflara tek tek bakmanızı, altlarında yazanları okumanızı salık veriyorum (bunu mu koysam yoksa Masturzo’nun fotoğrafını mı diye fena halde arada kaldığım bir fotoğraf vardı, hangisi olduğumu söylemiyorum ki gidin bakın (meğersem yine afacanlığım üstümdeymiş)).

Buradan.

***

İranlı bir fotoğrafçı olan Rena Effendi’nin “Tahran’da Gençler” isimli çalışmasına denk geldim. El ele tutuşanların sopalandığı, sokakta sigara içen kadınların hapse atıldığı İran’da nüfusun yüzde 40’ına tekabül eden 15-30 yaş arası genç kesimin “eğlenceyi regüle eden” bir toplum içerisinde, “umudu kontrol eden” bir yerde nasıl eğlenip sevdiklerini fotoğraflayarak İran hakkında bilinen onca şeyin yanında nispeten az bilinen bir şeye, gençlerin davranışlarına tanıklık etmiş (sağ olsun, genç kesimi 15-30 yaş arasına sığdırarak artık genç olmadığımızı bir kez daha hatırlatmış aynı zamanda :( Efendilik bu değil, kendisine laflar hazırladım).

Buradan.

***

İlgi ve saygı ile okuduğum bir diğer photo-essay ise bir Washington Post muhabiri olan Andrea Bruce’tan. Olay Türkiye’de geçiyor. Aktörler ise İran’dan Türkiye’ye sığınmış olan ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti tarafından sığınmacı olarak kabul edilerek Isparta’ya yerleştirilmiş olan eşcinseller ve muhalifler.

</p>

© Andrea Bruce</td> </tr> </tbody> </table>

Bir azınlık ne kadar küçük ise insan hakları ihlallerinden o kadar çok etkileniyor bence. Hatta bir ülkenin sınırları içerisindeki en küçük azınlığa karşı hem devlet politikası hem de sosyal eğilim bağlamında izlediği tutum ile o ülkenin aydınlığı arasında doğru bir orantı olabileceğine inanıyorum.

(Dikkat ederseniz Andrea’nın ta Amerikalardan gelip böyle bir hikayeyi fotoğraflamış olmasından yola çıkarak kimseyi iğnelemiyorum (Galadriel’in yüzüğü geri çevirmesi gibi, sanırım Effendi haklı ve ben yaşlanıyorum ya da git gide effendi bir insan oluyorum (iki türlüsü de çok fena))).

Buradan.

***

Aperture Foundation, çağdaş fotoğrafın nabzını tuttuğu ve yeni nesil fotoğrafçıların çalışmalarını daha geniş kitlelere ulaştırdığı yarışmasının sonuçlarını açıklamış. Portfolyo ödülünü Moskova’da kırsal ve kentsel yaşamın sınırlarında çektiği fotoğraflar ile Alexander Gronsky almış. Editöryel yorumlar harika gerçekten, fotoğraf değerlendirmelerini okumak çok keyifli (bizim, fotoğrafı ya ortaya bir ‘teknik salatası’ yapıp fotoğrafçının hatalarını kendilerini komik duruma düşürme pahasına bir bir yüzüne vurmaya çalışan ya da kimseyi ilgilendirmeyen duygusal detaylara girmek sureti ile fotoğrafçının motivasyonunu hiçe sayarak bağlamın dışından martavallar okuyan eleştirmenlerimiz okumak isteyebilirler belki (hay aksi, efendilik filan diyorduk, hikaye oldu (neyse, çalışmalarımız sürüyor))).

Buradan.

***

Son fotoğraf ise The New York Times muhabiri olan Rina Castelnuovo’nun şans eseri çektiği çok çarpıcı bir fotoğraf. Kendisinin bu fotoğrafla ilgili bir röportajına denk geldim. Olay anını şöyle anlatmış:

Sokaklar boştu. Purim‘i kutlamakta olan Yahudi yerleşimcileri fotoğraflamak için durdum. Bir şişe şarabı döndürüyor, kadehlerini tokuşturarak kutlama yapıyorlardı. Filistinli bir kadının kapalı dükkanlar boyunca yürüdüğü çarptı gözüme. Bir grup yerleşimci sokağın ortasından aksi istikamete doğru yürüyordu. Yahudi yerleşimcilerden birisi durup kadına doğru yaklaştığında gayri ihtiyari bir şekilde fotoğraf makinemi doğrulttum.

Kadın bağırmadı ya da durmadı. Adımlarını sıklaştırdı ve ilerideki köşeyi dönerek yok oldu. Sinirli ve üzgündüm — sanki şarap bana atılmıştı.

</p>

© Rina Castelnuovo</td> </tr> </tbody> </table>

Çok çarpıcı bir fotoğraf. Şarabın bir kırbaç gibi şekil alması ise çok ironik.

Fakat bu hikayeyi okuyup bu fotoğrafa baktığınız zaman Yahudilere saydırmaya başlamak yerine lütfen durun ve düşünün. Bu tip haksızlıkların aslında ne kadar yaygın olduğunu görecek ve şaşıracaksınız. Dediğim gibi kuru ve işe yaramaz bir sinire yenik düşüp Yahudilere saydırmaya başlamayın ve düşünün; belki bu sayede bu fotoğraf da, fotoğraftaki kadın da, ona şarabı atan delikanlı da menkıbelerini yerine getirmiş olurlar…

***

PS: Verdiğim bağlantıların neredeyse tümü tam olarak anlaşılmak için İngilizce bilgisi gerektiriyor. Bundan ötürü çok üzgünüm :(</em></p>