Geçtiğimiz aylardan birisinde New Orleans’ta henüz kurulma aşamasında olan bir mankenlik ve moda ajansının sahibi benimle bağlantıya geçip kendileri için çekim yapıp yapamayacağımı sormuştu. Ben de “yapabilirim ama bu sıralar çok yoğunum” şeklinde son derece as solist bir yanıt vermiştim (hakikaten çok yoğundum). Fakat John kendisini unutturmamayı bir şekilde başardı. En sonunda bu Cumartesi laboratuvara gitmek yerine fotoğraf çekmeye gittim.

Sonradan eklenen not: Bu arada aşağıdaki paragrafı görmezden gelebilirsiniz (sayfaya akın akın yabancı ziyaretçi geliyor, onlar için küçük bir açıklama bu).

My dear visitor who doesn’t know any Turkish: I know you have no idea about what’s going on here. You just clicked that link on one of your friends’ Facebook profile and ended up here. But it’s OK. You don’t need to know Turkish in order to appreciate the images, so please take a look. Maybe after that you’d like to go visit my home page (which would make much more sense to you ;)).

Model ajansının sahibi beni Jamie’nin fotoğrafları vasıtası ile bulmuş. Hani şu güzelliğini belgelemek uğrunda kamyonetin altında can vereyazdığım model olan Jamie (neyse ki beni bulan adamlar Türkçe bilmiyorlar (hoş şöyle bir şey de var ya, neyse)).

***

Bu fotoğrafları çekmeyi kabul etmiş olmamın sebeplerinden birisi New Orleans’ta işini çok kötü yaptığı halde anormal ücretlerle moda fotoğrafçılığı yapan bir fotoğrafçı kitlesinin olması ve benim de içten içe kendilerine sinir oluyor olmam. Onlara bir şekilde yaptıkları şeyin, kendisini moda fotoğrafçısı olarak tanımlamayan bir fotoğrafçı tarafından yapılamayacak kadar matah olmadığını hatırlatmak istedim (hoş bir yandan da moda gibi Maslow’un ihtiyaçlar piramidinin en tepesinde yer alan bir etkinliğe bulaşmak isteyenlerden ne kadar para koparsalar kârdır, helal olsun yiğitlerime diyerek görmezden de gelebilirim aslında, ama bunu neden yapamadığımı bilmiyorum (işini iyi yapmayan insanların işlerini iyi yapmadıklarını bilmelerini isteyen bir toplum amca var içimde sanırım)).

Bu arada ajansın sahibi bana “ee biz yeni sayılırız, henüz ciddi bir bütçemiz yok, ne kadar ücret talep etmeyi düşüneceksin” diye sorduğunda “ücret talep etmeyi düşünmüyorum, ajans ilk milyon dolarını yaptığında bana hediye bir lens alır, olur biter” çizgisinde bir duruş sergiledim (bah yaa, çakal Meren).

Misler gibi laboratuvarda geçirebileceğim bu cağnım Cumartesi gününü bu fotoğrafları çekmeye ayırmamda etkili olan sebeplerden bir diğeri ise bu model insanlarını hep pek güzellerinden yapıyor olmaları (hepsi dünya ahiret bacılarım olsun, o ayrı):

Hiç tanımadığım bir insanı karşıma alıp onun içinden bir şeyler çıkarmaya çalışmaktan ne kadar keyif aldığımı anlatmam zor (fotoğrafların arasında “anlatmam zor” demem komik oldu tabi). Mesela bu ablamızın adı Kat. Evet. Öyle Kate filan değil, bildiğin Kat. Çünkü normal isminiz varsa model yapmıyorlar sizi. Her işin bir raconu var. Merhaba. Merhaba, buyurun. Ben model olacaktım. Tabi, isim neydi? Kezban. Kezban mı? Evet. E ama Kezban normal isim? Öyle olmuş evet, var mı bu işin bir oluru? :( Hmm, gelin size bundan böyle Keban diyelim. Ama baraj ismi değil mi o? Bir şey olmaz, bakın çok da zengin durdu: “Keban”. Kikirt, peki.


Kat fena değildi fakat Chathan (aşağıdaki hanım kızımız) ile çok çok iyi anlaştık. Son derece zeki ve karakterli birisi idi. Böyle zengin filan duruyordu (aynı Keban)). Türkiye’de nasıl bilmiyorum fakat burada şu ana kadar tanıştığım modellerin neredeyse hepsi hayatta başka bir şeylerle ciddi olarak ilgilenmekte olan, modelliği ise ekstra gelir ya da keyif için yapan kişilerdi.Mesela aşağıdaki hatun kişi Hukuk Fakültesi okuyormuş. Birkaç ay evvel, Kimya üzerine doktora yapan birisinden, daha geçenlerde ise bilgisayar bilimlerinde yüksek lisans yapan bir modelden beraber çalışma teklifi aldım (bu tekliflerin hepsine de itinayla “aa ne süper fikirmiş, tabi çalışalım, hem maşallah siz de pek böyle bacaklarınız dört buçuk metreymiş oha nasıl yani” deyip sonra da ilgilenemedim). Ya beni bulanlar böyle insanlar arasından çıkıyor ya da buradaki modeller mevzuyu tamamen yanlış anlamışlar.

Bu modelin -Duygu’nun tabiri ile- “küstah güzelliği” bu fotoğrafta gözden kaçırılacak gibi değil (fotoğrafı ben de birçok açıdan çok sevdim):

Elbette en küstah olanlar bile bendenizin karşısında ancak bir noktaya kadar dayanabilirler:

Aşağıdaki modelin adı ise Star. Aynı gün içerisinde çalıştığım üçüncü modeldi. Artık çok yorulmuş olduğumdan kendisine fazla vakit ayıramadım ve daha sonradan tatmin edici bulduğum sadece bir fotoğrafını çekebildim:

Bu arada çekim esnasında John (ajansın sahiplerinden olan, Keban’ları model yapan şahıs) fotoğraf çekmeye ara verdiğim bir sırada yanıma yanaşıp gayet doğal bir ses tonu ile “Bi’ bakayım neler çekiyorsun” diyerek makineye doğru eğildi. Ben de monoton bir ses tonu ile “Hmm” diye cevap verdim. Böyle de aksi bir insanımdır. Şimdiden söyleyeyim ki yarın bir gün beraber çalışırsak hayal kırıklığına uğrayıp, “ama günlükte görseniz siz bunu, nasıl efendi, nasıl nazik böyle” demeyin.

(hep böyle küçük işler peşindeiym)