Pinhole
Pinhole, yani iğne deliği fotoğrafçılığının teorik altyapısını karanlık ve kapalı bir ortama çok küçük bir delikten giren ışığın tam karşısındaki duvarda dışardaki görüntünün aynısını oluşturmasına dayandırır. Yani elinize her tarafı kapalı bir dikdörtgenler pirizması aldığınız zaman bir yüzeyinde açtığınız minik delik, o yüzeyin tam karşısında ters bir görüntü oluşturur. Eğer görüntünün oluştuğu yüzeyde ışığa duyarlı herhangi bir şey varsa küçük bir fotoğraf makinesi hazırlamış olursunuz.
Hatta bu yöntem ilk zamanlarda (daha ortada fotoğraf makinesi denebilecek bir şey yokken), insanların para karşılığı portrelerini çizen zanaatkârların bir karanlık odanın içindeki bezde deliğin diğer tarafında ve aydınlıkta oturan kişinin portresi ile ilgili bir eskiz oluşturabilmesi ve işini hem hızlı bir şekilde hem de gerçeğine çok yakın bir portre ile sonuçlandırabilmesi için kullanılmış. Zaten daha sonra ışığın üzerinde görüntü oluşturduğu bezin yerine ışığın etkileri ile kimyasal bir dönüşüme uğrayıp bu izleri ölümsüzleştiren bir maddeyi koymayı akıl eden de fotoğraf makinesinin mucidi olmuş.
Bu arada bu düzeneklerde korkunç bir optik teorisi işler, bu konunun biraz ayrıntısına girip ışığın o delik çevresindeki davranışını hayal etmek pek keyiflidir; belki bir sonraki yazımda bunlara daha çok değinmeye çalışırım, fakat şmidilik şunu söyleyeyim: Bahsi geçen deliğin yarıçapı, deliğin ışığa duyarlı yüzeye uzaklığı ve deliğin üzerinde açıldığı yüzeyin Z eksenindeki uzunluğu (kalınlığı) arasında çok hassas dengeler söz konusudur ve bu seçimler doğrudan netliği, pozlama süresini ve o delikten ibaret olan objektifinizin kaç milimetrelik bir objektif olacağını etkiler. Fotoğraf üzerine eğitim veren kurumlarda bu bilgilerin teorik olarak verildiğini biliyorum, fakat verilen bilgilerin bunları insanın kendi kendine bulması kadar etkili olacağına ve matematik bilmeyen bir insanın kafasında bu dinamikleri modelleyebileceğine inanmıyorum.
Bu arada kendim ile ilgili bir not düşmek istiyorum: Yaklaşık 9 yıl boyunca bass gitar çaldım. Çeşit çeşit müzik türünde çalan bir sürü farklı insan ile beraber çalıştım. Sonra Jazz’a bulaştım ve bir daha kopamadım. Hiç bir zaman Jazz ile uğraşmanın ve 4 sesli armoninin modları arasında seslerin uyumu denen ve fizik teorileri ile kolayca modellenebilecek ‘duygu candy’lerine kafa patlatmanın keyfini diğerler türlerden alamadım. Pinhole da bende yaklaşık hisler uyandırdı. Jazz nasıl ki bir müzisyenin dönüp dolaşıp saplanacağı bataklık ise, Pinhole da bir fotoğrafçının eninde sonunda toslayacağı bir şey. Ayrıca nasıl ki insanlar Jazz’dan anlamıyorlar ve beğenecek bir şey bulamıyorlarsa, Pinhole için de aynısının geçerli. Herneyse..
Pinhole’u ışığa duyarlı herhangi bir yüzey ile denemek mümkün. Bu bir fotoğraf kağıdı da olabilir, negatif de olabilir, CCD sensör de olabilir. Örneğin SLR dijital makinelerin objektifleri çıkarıldığında bu iş için biçilmiş kaftan olurlar -diye düşündüm. Pinhole ile ilgili araştırma yaparken böyle düşündüm ve kendi kendime nasıl yapabileceğimi hesap etmeye başladım. Bir şeyler kafamda netleşip işe koyulmadan önce Internet’te araştırdım ve gördüm ki zaten bu konuda, yani dijital makinelerin camera obscura formuna dönüştürülmesi ile ilgili bir kaç makale ve örnek yayınlanmış. Fakat “bir işin iyi olmasını istiyorsan kendin yap” dedim ve hiç bir şey okumadan kendi imalatım Pinhole lensler ile kısa bir süre sonra denemeler yapmaya başladım. Pinhole ile ilgili bir sonraki yazıda Nikon D70 ve Nikon’un diğer digital SLR kameraları için nasıl Pinhole lens yapılabileceğini ve bu işin risklerini anlatacağım. Bu işi gerçekten denemek isteyen ve benim gibi kendi yöntemini kendisi geliştirmek istemeyenler okuyabilirler..
Aşağıda gördüğünüz fotoğraf New Orleans uptown’daki bir iş merkezinin fotoğrafı, CCD sensörümü kullanılmaz hale getirmeden önce Nikon D70’im ile çektiğim son Pinhole çalışmam:
Ayrıca her yılın Nisan ayının son Pazar günü kutlanan bir Dünya Pinhole Günü etkinliği var. Her yıl çekilen fotoğrafları da galerilerinde yayınlıyorlar. Eğer bir göz atayım derseniz.