David Burnett ile Tanışma…
Bundan 1 yıl kadar önce World Press Photo tarafından seçilen yılın fotoğraflarını inceliyordum. Spor kategorisinde 2004 olimpiyatlarına ait portfoliosu ile birinciliği kazanan fotoğrafçı en az benim kadar Ali Işıngör ve Barış Metin‘in de ilgisini çekmişti. Bu kişi bu fotoğrafları ile David Burnett idi.
(Eğer yukarıda bağlantısını verdiğim galerideki fotoğraflara baktı iseniz, fotoğraflardaki sıradışı geometrik distorsion sizin de ilginizi çekmiştir. O günlerde ben, bu bozulmanın nedeninin Pinhole tekniği olduğundan nerede ise emindim. Daha sorna Pinhole’a ayırdığım ciddi vakit bu fotoğrafların neden Pinhole ile çekilmiş olamayacağını net bir şekilde anlamama yardımcı oldu. Daha sonra da bu fotoğrafları çeken David Burnett’in aslında bunları -ve diğer çoğu çalışmasını- kendisinin modifiye ettiği Holga marka kameralar ile ortaya koyduğunu öğrendim)
Son aylarda David Burnett sadece tekniği ile değil aynı zamanda fotojurnalist kimliği ile de beni etkileyen bir fotoğrafçı olmaya başlamıştı. Ben de kendisinin New Orleans’ta National Geographic dergisinin önderliğinde gerçekleştirilen Aftermath isimli sergisini kaçırmadım (aslında bir arkadaşım [ki arkadaşım dediğim bu bayan rastlantı eseri eline geçen bir Leica M3’ü verip karşılığında dijital bir Canon fotoğraf makinesi almaya razı olmuş olan bir fotoğraf öğrencisidir] davetiye göndermese idi aslanlar gibi de kaçıracaktım, fakat olsun, mühim olan netice).
Elbette sergiden kendisi ile tanışmadan ayrılamazdım ve biraz da şansın yardımı ile de olsa süslü kokonaların ve fotoğraftan zerre kadar anlamayan sosyetiklerin arasından geçip– kendisi ile tanışma ve ayaküstü konuşma fırsatı yakalamayı başardım. Biraz konuşup Türk olduğumu öğrenince hemen “Ara Güler’i tanıyor musun?” dedi. “Elbette tanıyorum, tarihi nedenlerle saygı duyuyorum fakat çok beğendiğimi söyleyemeyeceğim” dedim (Ali Işıngör’ün gözleri dolmuştur şimdi ;)). Biraz daha konuşmanın ardından “Neler yapıyorsun, ne yapmayı planlıyorsun fotoğraf ile ilgili?” anlamına gelen bir soru sordu. Ben de içimden “buna karar verme vaktim sanırım geldi de geçiyor değil mi David abi…” derken dışımdan da “şimdilik, hiç bir şey” dedim..
Pek güzel.
Sizinle son çektiğim fotoğrafı paylaşmak istiyorum.
Bu fotoğraf muhtemelen uzun bir süreliğine “çekip sizlerle paylaştığım” son fotoğraf olacak. Söz konusu “uzun bir süre” boyunca ben muhtemelen yukardaki gibi düşünüyor olacağım ve yeterince düşündükten sonra yine kuvvetle muhtemel daha önce çektiği fotoğrafları inkâr eden bir Meren göreceksiniz.
Kafamdaki tanımlar değiştikçe hedeflerimin değişmesinden daha doğal bir şey olamaz bence. Tek sorun ne için ne kadar geç kaldığımı bir türlü kestiremiyor olmam.