Nikon D200
Uzun zamandır kullandığım emektar Nikon D70’im birlikte yaşadığımız sayısız maceranın ardından yerini bir Nikon D200’e bıraktı. En azından onu özleyeceğimi söyleyebileceğimi umuyordum. D200’e ısınma sürecim bu kadar hızlı olmasaydı, söyleyebilecektim de.
Duygusal bir kişi olarak ekipmanın insanın ürettikleri üzerinde çok büyük bir etkisi olmadığını kanımın son damlasına kadar savunabilmeyi dilerdim. Fakat ne yazık ki buna pek inanmıyorum. Buna inanmazken “eşeğe altın semer vursan eşek, yine eşek” sözünü de inkâr etmiyorum. Zaten hiç bir şey üretemeyecek birisinin elinde 10 dolarlık bir point-and-shoot kamera da olsa, 15.000 dolarlık bir Leica da olsa sonuç çok fazla değişmeyecektir fakat söyleyecek bir şeyleri birikmiş olan kişinin elindeki ekipman ne kadar iyi ise, söyleyeceklerini o kadar başarılı şekilde ortaya koyabileceğine inanıyorum. Doğrudan “iyi ekipman = iyi iş” eşitliğini ortaya atmasam da bu eşitliğin iki tarafındaki kavramların birbiri ile çok da ilgisiz olduğunu düşünmüyorum. Bence insanın üst sınırını çoğunlukla ekipman temsil ediyor.. En basitinden geniş açı bir lensiniz yoksa bazı fotoğrafları hiç çekemiyorsunuz.
Nikon D200 çok güçlü bir kamera. Internet’te tonla kritiğini bulabileceğiniz için teknik ayrıntıları bir kere daha yazmanın bir anlamı yok. Fakat -zaten etkileneceğim aşikar olan özellikleri dışında- beni D200 ile igili en çok etkileyen şeyler şunlar oldular:
- D200’ün gövdesi muazzam bir işçiliğe sahip. Magnezyum alaşımı olan gövdenin üzerindeki malzeme de çok profesyonel. Elime aldığımda daha önce tuttuğum bütün kameraları unuttum. Kendisi ziyadesiyle güven verici bir kararlılığa ve ağırlığa sahip.
- Her fotoğraf makinesinin kendisine özgü bir shutter sesi vardır (bir arkadaş bir kaç tanesinin sesini burada yayınlıyor mesela). D200 ile çektiğim ilk fotoğrafın ardından duyduğum shutter sesi tam anlamı ile “beni benden aldı”. Aynanın kalkıp geri inmesi çok smooth (bunu daha iyi ifade eden bir kelime aradım, mamafih bulamadım). Ayrıca kamera profesyonel bir özellik olan Mirror Lock Up kipine sahip. Bu kipte fotoğraf çekerken deklanşöre ilk basışınızda ayna kalkıyor (vizörden bir şey göremiyorsunuz) ve öylece bekliyor (lensten gelen ışık perdenin üzerine düşüyor, fakat perde henüz kapalı olduğu için sensöre ulaşmıyor; fotoğraf çekilmiş olmuyor), deklanşöre ikinci kez bastığınızda ise perde açılıp kapanıyor ve ayna iniyor. Böylece makine oradaki mekanik hareketten minimum etkilenmiş oluyor.
İlerleyen günlerde bu yazıyı güncelleyebilirim.. Şimdilik bu kadar yeter (sıkıldım yazmaktan).