Fotoritim dergisi “Fotoğraf Eleştirmenliği” konusunda bir e-panel hazırlamış. Fotoğraf Yazıları günlüğünde haber verince gözüme çarptı. İçerikli bir çalışma olmuş. Ben de fotoğrafın tanımı, anlaşılması ve yorumlanması üzerine kafa yormaktan keyif alan bir kişi olarak yazanlara göz atmak istedim.

Elbette yer yer anlamsız bulduğum yaklaşımlara rastlamak benim için sürpriz olmadı (sonuçta Fotoritim içindeki ve etrafındaki herkesin arif insanlar olmadığını biliyorum). Bununla beraber bir şeyi anlamlı ya da anlamsız olarak addederken kullandığım kriterler sadece benim düşüncelerimi şekillendiren aksiyomlarla biçimlendiği için bana anlamsız gelen şeylerin başkalarına anlamlı gelebileceğinin de farkındayım, dolayısıyla öyle en doğrusunu bildiğimi iddia etmediğimi bilmenizi isterim. En nihayetinde yazdıklarım sadece benim düşüncelerim, tamamen yanlış olmaları da bir ihtimal. Bunu da bir feragatname olarak kabul edin.

***

Panelde yer alan yazılarda rastladığım ve yanlış olduğunu düşündüğüm bir kaç görüşe yer verip bu konudaki düşüncelerimi not düşeyim arşiv olsun (bunu yaparken isimleri yazacak ve doğrudan yazılardan alıntı yapacaktım, polemik çıkarmaya değer bir getirisi olmadığına karar verdim, düşüncelerin özetini alıp kendi görüşlerimi eklemeye karar verdim):

Eleştiri, fotoğrafçının daha iyiye gitmesi için gerekli bir şeydir

Değildir. Bir eser ortaya koyulduğu şekli ile kabul edilmelidir. Eserin taşıdığı mesaj onun son halinde gizlidir; eserin son hali ise onu ortaya çıkaran kişinin tasarrufundadır ve yaratıcısının düşüncelerini yansıtır. Dolayısıyla daha iyisinin ya da daha kötüsünün ne olabileceği ile ilgili spekülasyon yapmak ve eser sahibine yol göstermek cahilliktir.

Eleştiri yazan kişinin üslubu çok önemlidir, eser sahibini kırabilir

Bir eserin eleştirisi (ya da yorumu) eser sahibi için yapılmaz. Yorumcu, daha çok, izleyiciler ve eser arasındaki bağdır. Bu kişi eserin içerisindeki farklı mesajların ortaya çıkması, eserin daha iyi anlaşılması için bir vekildir. Eser sahibi isterse eleştiri ve yorumları dönüp okuyabilir, fakat yorumun asıl muhatabı o değildir. Üslubu düşüncenin önüne koymak ise başlı başına bir acizliktir. Öte yandan eleştiriyi eser sahibi için yapmak ise ya iltifat ya da saldırı amaçlıdır ve ikisi de okura bir şey vermez. Alıntıladığım yaklaşım bu sebeplerle sağlıksız bir yaklaşımdır.

Ödül alan eserlerin jürileri eleştirilerini yayınlamalıdır ki takip edenler ödül alabilecek eserler ortaya koyabilsinler

Saçmalamayalım. Bir eserin hasbelkader bir araya gelmiş bir jüri tarafından ödüle layık görülmesi tamamen o jüride yer alan kişilerin vizyonları, eğilimleri ve entelektüel birikimleri ile ilgilidir ve genel için bir anlam ifade etmesini beklemek büyük hatadır. Her eser, kendisini ortaya koyan kişinin duygu ve düşüncelerini ihtiva eder. Jürinin eleştirilerini okumak izleyiciler için keyifli ve verimli olabilir fakat ödül alamayanların eserlerini ödül verenlerin eleştirilerine göre şekillendirmesini normal bulmak, bunu telkin etmek en yumuşak tabiri ile bir tıkanıklığın sonucudur. En nihayetinde aynı eserlerin farklı bir jüri tarafından değerlendirilmesi ile ortaya çıkacak “kazananlar” listesinin farklı olabileceğini tahmin etmek zor değildir. Dolayısıyla jürinin düşüncelerinin geriye kalan eser sahipleri için bir bağlayıcılığı, yönlendiriciliği olması beklenmemelidir.

Yorum/eleştiri, bir eserin doğru ve yanlış yanlarını bulup göstermek amacıyla inceleme işidir

Yorum/eleştiri bir eserin gözden kaçabilecek detaylarında gizli olanları bulup ortaya çıkarma, bir amfi misali içindeki mesajı güçlendirip diğer izleyicilere ulaştırma amacı ile yapılmalıdır. Doğru ve yanlış yanlarını aramanın eleştiri ile ilgisi yoktur, bu şekilde bir eserin yorumlanabileceğine inanmak ancak sanatın ne kadar yanlış anlaşılabileceğine dair güzel bir gösterge olabilir.

Eleştirmen/yorumcu objektif olmalıdır

Eserin yorumu, eserin yorumlayan kişi üzerinde bıraktığı izler ve bu izlerin bu kişinin düşünce evrenindeki izdüşümleri ile ilgilidir. Yorumcunun bu ip uçlarından yola çıkarak inşa ettiği fonksiyonlarla eserin farklı bir düzlemdeki resmini çizmesi beklenir. Bunun objektif olamayacağı ortadadır, eleştiri/yorum objektif olduğu ölçüde gereksizdir

Eleştirmek için çok bilgili, kültürlü ve çok yönlü olmak gerekir

Bir eseri eleştirmek, onu yorumlamak için çok bilgili ya da çok kültürlü olmak bir ön koşul değildir. Bilginin ve kültürün seviyesi ise izafidir; kendisini insanları bilgi ve kültürü açısından sınıflayabileceğini düşünen bir kişi bir başka kişi karşısında bilgisiz ve kültürsüz duruma düşebilir. Bu beklenti ancak bilgili, kültürlü ve çok yönlü olan insanların bir eser içerisindeki mesaj hakkındaki düşüncelerini dile getirme özgürlüğü olduğunu ima eden elitist bir düşüncedir. Herkes eleştirebilir ve yorumlayabilir, hangilerinin ne kadar kıymet göreceği eleştirmenlik standartlarını belirleme enstitüsünün memurlarının değil, okurların işidir.

Benim iki kuruşum bu yönde.

***

Meren Bey, neden hiç bir şeyi beğenmiyorsunuz kuzum? Hep böyle negatif ve kırıcı bir insan mı olacaksınız?“. Hayır, hiç bir şeyi beğenmiyor değilim, rica ederim. Panelde keyifle okuduğum yazılar da oldu, örneğin Merih Akoğul’un düşüncelerine sonuna kadar katılıyorum, düşüncelerini oturttuğu sağlam çerçevenin herkes tarafından görülmesi gerektiğini düşünüyorum. Kendisine saygılar sunarım. Ayrıca Gültekin Çizgen’in yazısı ve Mehmet Oğuz’un yazısı da bence okumaya değer içerikli yazılar arasında (hep negatif ve kırıcı olduğumu söylüyorsunuz ama bakın aslında dün demediğimi bırakmadığım bir insanı da yeri gelince yüceltip baş tacı yapmasını bilen, son derece koşut zamanlı ve kin gütmez bir insanım).

***

Her neyse, fotoğrafsız yazı olmaz. Resimlerine bakmak için gelenlere ayıp olmasın. Hadi bakalım.