Artvin’den dönerken Uygar’ın verdiği dergileri karıştırıyordum. Dergiler arasında Atlas, National Gegraphic gibi bildik tanıdık dergilerin yanında bir kaç tane de -daha önce hiç adını duymamış, elime almamış olduğum bir dergi olan- Geo vardı (biraz karıştırınca National Geographic ile Atlas arasında bir yerlerde olan bir dergi izlenimi bıraktı bende).

Dergiyi elime alır almaz sağ üst köşedeki “Dhaulagiri’de ilk Türk” haberi gözüme çarptı. Küçüklüğümden beri dağcılığa ve dağ sporlarına karşı ilgi duyan birisi olarak derginin notunu vermeye bu yazıdan başlamaya karar verdim. Çok zor beğenen bir insan olduğumdan sayfaları çevirirken yüzümde az önce ekşi bir şey yemiş bir ifade vardı. Dergi sayfalarını hep böyle çeviririm ben.

Yazıyı açınca bunun aslında ufak bir haber yazısı olmadığını, dağcının ta kendisi olan Tunç Fındık’ın ağzından yazılmış bir yazı olduğunu gördüm. “Eh, o kadar şeetmiş, okuyalım bari” dedim.

Tabi o sırada henüz Tunç Fındık’ın, Nasuh Mahruki’nin ardından Everest’e çıkmış olan ikinci Türk dağcı olduğunu, çevirdiği ve yazdığı kitaplarla Türkiye’de dağcılık sporunun en önde gelen isimlerinden birisi olduğunu, şu ana kadar sadece 13 dağcının başardığı 14×8000 hedefi (dünyada 8000 metrenin üzerinde olan 14 zirveye de çıkmak) doğrultusunda yol alan birisi olduğunu (bu 14 zirvenin de 3 tanesine çıkıp inmiş olduğunu), şu anda en zor zirvelerden birisi olan K2 zirvesine tırmanıyor olduğunu filan bilmediğimden kendisi ziyadesiyle “normal” idi gözümde. Yazıdan da çok bir şey beklemiyordum açıkçası.

Yazının ortalarına geldiğimde ise yelkenleri suya indirmiş, zevkle okuduğum yazı ile ilgili ayrıntıları aktarmak üzere zırt pırt Duygu‘yu rahatsız edecek kadar içine düşmüştüm. Duygu da o sırada hiç ilgisini çekmeyen bu ayrıntıları “rahat bırak da ben de kendi dergimi okuyayım” bakışları ve ve gergin “hı hı. tamam.”lar eşliğinde dinliyor fakat ben bu durumu itina ile görmezden geliyordum:

Şşt. Tunç Fındık diye bi adamın yazısını okuyorum da, Nepal’de zirveye çıkmak için bir ton bürokrasi gerekiyormuş. Adamın eşyalarını birinci kampa 90 hamal taşımış. Hehe amma da komik di mi. Bence çok komik.

Düygü. Düygü! Bak bi. Şşş. 8000 metreye çıkınca oksijen seviyesi deniz seviyesinin üçte birine düşüyormuş ve bizimkisi de oksijen tüpsüz çıkmış. Diyafram mı kalır insanda be. Hehe. Bi de hava -35 derece imiş. Ne soğuk di mi.

Şşt bak bi. O yükseklikte adamlar çok su kaybettikleri için neredeyse tüm vakitleri kar suyu eritip içmekle geçiyormuş. Bi de bir dağcı burada donarak ölmüş, cesedini kimse almamış. Bak fotoğrafı da var. Burada. Şşş.

Düygü! Bu okuduğum şey çok güzel, bence elindekini bırakmalı ve bunu okumalısın. Ama ben daha bitirmedim. Ben bitirince okursun, acele etmek yok. Bence bunu kesinlikle okumalısın Düygü’cüğüm. Bunu okumamış birisi ile konuşacak hiç bir şeyim olamaz benim bence. Evet. Şimdi müsaade edersen yazıyı okumaya dönmek istiyorum. Anlayışın için tşk. (…)

Yazı alışageldiğimiz ve benim artık okumaktan hiç keyif almadığım klişe gezi yazılarından birisi değildi. Yazar müthiş bir iş yapmıştı, bunu da harika bir dille yazmıştı. Hepsinin ötesinde yanında götürdüğü fotoğraf makinesi ile çektiği fotoğraflar da ziyadesiyle kalbur üstü idi. Örneğin 7600 metre dolaylarında zirve yolunda kurdukları son kampın fotoğrafı içinde bulundukları koşulları çok güzel anlatıyor:


© Tunç Fındık

Özetle yazı harika idi. Dağcılık zaten çok etkileyici bir spor. Çok büyük bir keyifle okudum.

Amerika’ya döner dönmez de Tunç Fındık denen bu şaheser insanı araştırdım biraz. Tanıyan herkesin kendisinden çok mütevazi, çok samimi, dağcılık camiasının en sevilen isimlerinden birisi olarak bahsettiğini görünce sevgim ve saygım katlandı.

Bu kadar mütevazi insanların kendi kendilerini tanıtmak için çaba sarf etmeyeceklerini biliyor ve bunun sizin onu tanımanıza engel olmamasını istemiyor olduğum için de bu yazıyı yazmaya karar verdim.

Geo dergisinin 43. sayısında yer alan yazısını muhakkak okumalısınız. Tunç Fındık’ın kişisel web sayfası da burada: http://www.tuncfindik.com/. Çektiği fotoğraflar, yazdığı kitaplarla ilgili bilgiler, hazırladığı posterler ve biyografisine web sayfasından ulaşabiliyorsunuz, gidip bir göz atmalısınız.


© Tunç Fındık

Geo dergisine ve Tunç Fındık’ın sponsorlarına sevgi ile doldum. Bundan sonra ekipmanlarımı The North Face‘ten alacağım mesela.