Fotoğraf dünyasından subjektif haberlerin üçüncüsü ile karşınızdayız (“karşınızdayız“mış -başlıkta haberler diyor diye kabız spiker rolüne soyunmasak olmaz çünkü (neyse)). Peki. Bu müziksiz okunmaz ki diyenler için arka planda EZ3kiel, Via Continum çalsın.

***

Bundan 5 ay kadar önce The Denver Post‘un bir fotojurnalisti olan Craig F. Walker’ın “Amerikan Askeri” isimli bir belgesel çalışmasına rastlamış ve çok beğenmiştim. Walker, Amerikan ordusuna başvuran Ian Fisher isimli bir gencin orduda geçirdiği 2 yılı, öncesi ve sonrası ile belgelemişti. Kendisi birkaç gün önce bu belgeseli ile haberciliğin en prestijli ödüllerinden birisi olan Pulitzer ödülünü kazanmış.


© Craig F. Walker

Bana göre Walker’ın orduya ve ordunun insana yaşattıklarına karşı objektif ol(a)madığı aşikâr (kendisi objektifliğini ordunun lehine bozmuş). Zaten belgeseli izlerseniz inanılmaz izinlere sahip olduğunu, neredeyse her yere fotoğraf makinesi ile girip çıkabildiğini görebilirsiniz. Bu bağlamda ordunun bu kadar içine girdikten sonra dışarı çıkarken ne yazacağının, neyi yayınlayacağının iznini ordudan almış olmasına şaşırdığımı söyleyemem. Belgesel boyunca bir anlamda dünyanın her yerinde lanetlenen Amerikan askerlerinin de aslında insan olduğunu görüyorsunuz (sürpriz! (birkaç adım daha düşünürseniz bambaşka sonuçlara da ulaşabilirsiniz)). Bununla beraber belgeselin Amerikan ordusunun yaptıklarını meşrulaştırmaya çalışır bir çabası yok, gizliden bir propaganda muamelesi görmesi haksızlık olur. Yine de bana göre bu hikayede eksik olan bir şeyler var. Hatta bana kendisini hissettiren en önemli eksiklerden birisi Ian Fisher isimli delikanlının orduya yazılma sebebi olan _vatan sevgisi_nin Irak’taki hizmetin mekanikliği ile ortaya konamayacak bir şey oluşunu idrak etme ya da idrak edememe sürecinin hikayenin bir parçası olmamış olması (elbette Ian’ın düşüncelerinin bu yönde evrilmemiş olma ihtimali de yok değil (fakat bana göre bayağı küçük bir ihtimal bu)).

Belgeseli buradan izleyebilirsiniz (Walker kendi günlüğünde yayınladığında gayet güzel izlenen bu projeyi ünlü olunca dünyanın en kötü sitesine taşımışlar)(İngilizce biliyorsanız bilgi düğmesine tıklayıp fotoğraf metinlerini de okumayı ihmal etmeyin, İngilizce bilmiyorsanız da fotoğraflara bakabilirsiniz, yeterince açıklayıcılar).

Pulitzer anasayfası da burada.

***

Amerikan askerleri demişken birkaç hafta önce gördüğüm ve beni çok etkileyen başka bir proje ile devam etmek istiyorum. The New York Times’ın sözleşmeli fotojurnalistlerinden birisi olan, defalarca Irak’a gidip gelmiş, 20’li yaşlarının sonunu ise henüz görmüş olan Ashley Gilbertson “Askerlerin Yatak Odaları” isimli bir belgesel projesini bitirmiş. Belgesel Irak’ta çeşitli sebeplerle hayatını kaybetmiş olan askerlerin evlerindeki yatak odalarının fotoğraflarından oluşuyor. İzlerken odalardaki ayrıntılara, geriye kalmış eşyaya bakıyor, kimisi keskin nişancıların, kimisi yol kenarına yerleştirilen patlayıcıların marifeti ile yaşamını yitiren 19-20 yaşlarındaki askerlerin odalarına Gilbertson’ın karelerinden misafir oluyorsunuz (spikerlik taslamanın dayanılmaz hafifliği). Askerlerin odalarına misafir oluyorsunuz ama bu projenin ardındaki motivasyonun askerin anısına saygı, ya da Amerikan ordusuna destek olmak olduğunu düşünmüyorum. Daha çok insanlara, ölümlerini TV’den duydukları askerlerin haberlerdeki birkaç saniyeden ibaret olmadığını, onların aslında devam edemedikleri hayatların sahipleri olduğunu hatırlatma gayesi taşıyan bir seri olduğunu düşünüyorum. Belli mi olur, belki kimileri bütün bunların ne uğruna yaşandığını bir daha düşünebilir.

Ben de bu gün yola çıkıp Irak’ta ya da Afganistan’da ölen insanların odalarının fotoğraflarını çekmeye gitmeyi çok isterdim. Yoldan geçerken Türkiye’ye uğramayı isterdim. Dünyanın o kadar çok yerinde o kadar çok insan tam olarak kendilerine ait olduğu söylenemeyecek düşüncelerin ocağında dövülmüş politikalar veya kendilerinin dolaylı olarak bile faydalanacağından bahsedilmesi güç olan çıkarlar uğruna ölmüş ya da ölmekte ki, tüm bunları düşünürken insanın beyni kamaşıyor, sonra bir süreliğine bütün bunlarla ilgili üzülecek ne vardı diye hatırlamakta zorlanıveriyor sanki.


© Ashley Gilbertson

Yukarıdaki oda 19 yaşında Irak’ta intihar eden bir askere ait.

Ashley Gilbertson’ın web sayfası burada.

Yukarıdaki çalışmanın tamamı ise burada.

***

Geçen haftalardan birisinde büyük usta, fotoğrafı pictorialistlerin elinden kurtaran büyük isim Ansel Adams’ın 200 civarında yeni, daha önce hiçbir yerde yayınlanmamış fotoğrafı gün yüzüne çıktı. Meğer 1941 yılında Amerikan içişleri bakanlığı Ansel Adams’ı ABD’nin çeşitli yerlerinin büyük format fotoğraflarını çekmesi için kiralamış (elin 70 yıl önceki içişleri bakanına bak). Japonlar Pearl Harbor’a saldırınca proje erkenden bitmiş, Ansel Adams’ın o zamana kadar çektiği fotoğraflar da bunca yıl bir rafta beklemiş. Ne güzel sürpriz.


Ansel Adams

Ansel Adams

Sergideki fotoğrafların bir kısmı burada.

***

Geçenlerde bu güne kadar gördüğüm en müthiş pinhole (iğne deliği) fotoğraflarından birisini gördüm. Aşağıdaki fotoğrafın pozlama süresi … sıkı durun … 6 ay. Gördüğünüz izler Güneş’in gökyüzünde izlediği yollar (eğer dünyanın ekseninin eğri olduğunu bilmeyen birisine bu fotoğrafı göstersek “daha neler” derdi herhalde). Fotoğrafı yayınladığı günlük girdisinde Mr. Mallon şöyle demiş:

Tepedeki kesikli çizgilere bakarak çok da iyi bir Yaz geçirmediğimizi görebileceğinizi tahmin ediyorum.

:)


© Mr. Mallon

Mr. Mallon’un fotoğrafı yayınladığı günlük gönderisi burada (ayrıca nasıl 6 ay pozlama için çok basit bir tarife bağlantı da vermiş).

***

Bir dahakine bundan da bahsetmelisin” dediğiniz bir şey olursa bana e-posta atmaktan, “kendi haberimi kendim veririm ki ben” derseniz de yorumlar kısmına denk geldiğiniz şeyleri eklemekten çekinmeyin lütfen.