Eğer mevzuya doğa gözlüklerimiz ile bakacak olursak Dünya gezegeninin tarihi boyunca geçirdiği en keyifsiz dönemlerinden birisine şahitlik ediyor olabiliriz. Şehirleşme, muazzam boyutlardaki karbon emisyonun rol oynadığı düşünülen ani iklim değişiklikleri, yok olmakta olan ormanlar, nesli tükenmekte olan hayvanlar, madenler, hidroelektrik santraller… Bildiğimiz anlamdaki doğal yaşamın çanına ot, gözümüzün önünde tıkanıyor.

Not: Bu yazıdaki nihai amacım sizleri Evren Özesen’in, hidroelektrik santral inşaatına direniş gösteren yöre halkını olay yerinde ziyaret edip fotoğraflayarak hazırladığı günlüğüne yönlendirmek. Eğer vaktiniz dar ise burada yazanlar yerine Özesen’in günlüğünde yazanları okumanızı tercih ederim açıkçası. Günlük burada.

Bu yıkımın makul bir zaman içerisinde durmasını ummak pek mantıklı gelmiyor.

Bunun en önemli iki sebebinden ilki dur durak bilmeksizin üreyen insan canlısı. Diğeri ise doğanın katlini öngören işlerden en çok gelir elde edenlerin, ortaya çıkan zarardan en az etkilenenler olması.

Mesela Bostwana’da De Beers’in açmak istediği elmas madeni yüzünden topraklarından edilen yerlilerin ve yaşam alanları tamamen yok olan hayvanların, De Beers’in birbirlerine olan aşklarını elmas ile ifade etmeye özendirilmiş dangalak çiftlerden kazandığı paradan fayda gördüğünü kim söyleyebilir? Zararın ve kârın asimetrik paylaşımı, yıkımın devamı önündeki engelleri de yumuşatıyor.

Zararın ve kârın paylaşımındaki adaletsizlik ve geniş çaptaki yıkımın boyutları bağlamında hidroelektrik santraller bence çok özel bir yere sahipler. Mesela zannetmiyorum ki şu güne değin herhangi bir hidroelektrik santralin kurulduğu bölgedeki insanlara verdiği hizmet, o bölgenin canlılarının kayıpları ile kıyaslanabilir olsun.

Bir hidroelektrik santral inşa etmek demek hafriyat demek, dünyanın toprağını bir yerden kaldırıp başka bir yere taşımak demek, kullanılan iş makinelerinden ve patlayıcılardan kaynaklı, yağ gibi, petrol gibi, endüstriyel ve toksik atıklar demek, ormanların, tarım alanlarının, kültürün, faunanın, floranın, yerel iklimin, yer altı sularının yok olup gitmesi demek… Şu anda Artvin’in çeşitli yerlerinde barajlar yapılıyor. Lütfen gidip şu fotoğraflara bir bakın. Bu fotoğraflarda gördüğünüz yerlerin bir kısmı yakında başlaması planlanan baraj inşaatları nedeni ile sular altında kalacak. Sular altında kalmayan yerler ise muhtemelen “keşke biz de sular altında kalaydık” diyecek. Çünkü hayvanlar artık karşıdan karşıya geçemeyecek, alabalıklar her akşam dereden yukarıya yüzemeyecek, gürül gürül akan bol oksijenli akarsular gidecek, yerini vadiler dolusu sentetik bir göl alacak, onun sebep olduğu iklim değişikliği birçok endemik türü küstürecek. O gölde semirecek sinek, yılan, kurbağa gibi canlıların yörenin doğal çeşitliliği üzerinde büyük bir etkisi olacak.

Bu esnada köylülerin eline ise üç kuruş para verilecek. Onlardan devletin gözünde beş para etmez, onların gözünde ise paha biçilemez olan evlerinden, değirmenlerinden geçmeleri istenecek. Nice asırlardır o vadide yaşayan halk aldığı sadaka ile büyük şehre göçecek. Üç nesil sonra ne o baraj kalacak, ne o köy, ne de o köylü.

30 ila 50 yıldan daha fazla ömür biçilmeyen bu barajlar, 30 ila 50 yıldan fazla ömrü kalmamış olan şirket sahiplerinin, şirket yöneticileri ve hatta politikacıların cebini dolduracak.

Çünkü büyük şirketlerin, bu yöreye barajlar yapmanın ne kadar mantıklı olduğuna hiç zorlanmadan ikna edebileceği kadar vizyonsuz, “dünyanın en büyük barajlarından birisini yapıyoruz” demekte övünülecek bir şey olduğunu sanacak kadar cahil politikacıları seçtik. Yöre halkı kendini sesi duyulsun diye paralarken olanı biteni görmezden geldik. Bir anlamda vatandaşlık görevimizi yaptık. Zira bizden beklenen buydu. Ne şirketler ne de onların beslediği devlet erkanı bir tatsızlık çıksın istedi. Velhasılı bizimle, desteğimize muhtaç insanlar arasına hep bir şeyler girdi.

Deriner Barajı ile Artvin’in sesi kesildi. Yusufeli ve Barhal’da ise sesini gür duyuramayan cılız bir direniş var. Baraj inşaatlarının başlama tarihi yaklaştıkça çıkan sesin şiddeti de artar umarım. Fakat şimdilik Çoruh Nehri ve onu besleyen akarsular üzerinde yapılan cambazlıklar şöyle bir kenarda dursun.

Bu gün yaşanmakta olan bir hadiseden, Muğla’nın Köyceğiz İlçesi’nin Yuvarlakçay’ındaki hidroelektrik santral direnişinden bahsetmek istiyorum (bahsedeyim ki sonra henüz duymamış olanlarınızın yıllar sonra “duymamıştık biz” demeye yüzü kalmasın).

Yuvarlakçay’ın köylüsü ile AKFEN arasında bir çekişme var. Evren Özesen Yuvarlakçay’a gidip hidroelektrik santral inşaatını durdurmaya çalışan halk ile vakit geçirmiş. Çektiği fotoğraflar ile direnen köylünün duruşunu açtığı bir günlükten kamuoyuna ulaştırmaya çalışıyor. Özesen’i TEKEL direnişi belgeselindeki muhteşem çalışmalarından hatırlayabilirsiniz. Bir fotoğrafçı olarak TEKEL direnişi karşısında takındığı tavrın bir rastlantı olmadığını göstermiş olduğunu düşünüyor ve kendisine buradan teşekkür etmek istiyorum.

Burada sizin de yapabileceğiniz bir şeyler var.

Hiçbir şey yapamıyorsanız, en azından çevrenizdeki insanların Yuvarlakçay’daki direnişten haberdar olmalarını sağlayın. Evren Özesen’in konu üzerine hazırladığı günlüğü burada, okuyun, neler döndüğünü öğrenin, başkalarına da okutturun: http://yuvarlakcayhesnobeti.blogspot.com/

Unutmanızı, görmezden gelmenizi, umursamamanızı isteyen, kendinizi avutabilmeniz için ihtiyacınız olan her tür afyonu hiçbir karşılık beklemeden önünüze koyuverenleri iyi belleyip, naylon poşet sarfiyatı azalsın diye markete kese kağıdı ile gittiğinizde, plastik şişeleri çöpe atmak yerine geri dönüşüm kutularına götürmek için biriktirdiğinizde ya da Facebook’ta “Hasankeyf Sular Altında Kalmasın Diyen Bir Milyon Kişi Bulabilirim” grubuna katıldığınızda sosyal sorumluluklarınızı yerine getirdiğinize dair hissettiğiniz yanılgıdan sıyrılıp, yanında durulmaya değer olanın yanında durmaya, geri getirilmesi çok güç olan şeylerin kaybolup gitmesine mani olmaya, bunları saman alevi gibi parlayan hislerle değil sabırlı, sakin ve kararlı bir şekilde icra etmeye çalışmaya davet ediyorum sizi. Bu davetiyenin önüne Evren Özesen’in Yuvarlakçay’da çektiği fotoğrafları arkasına da Artvin’de çektiğim fotoğrafları iliştiriyorum.

Cesaret ve umut bulaşıcı şeyler, Yuvarlakçay’ın köylülerinden size, sizden de etrafınızdakilere bulaşmasını dilerim.