Meren’in Fotoğraf Günlüğü üçüncü konuk fotoğrafçısını takdim etmekten gurur duyar!

Okan Akan İzmir’de yaşayan, 10 yılı aşkın süredir profesyonel olarak reklam yazarlığı yapan bir fotoğraf sever. Kendisini İnsan ve İmge isimli harika günlüğünden tanıyanlarınız olabilir. Fotoğraf üzerine yazdıklarına bu güne değin denk gelmemiş olan talihsiz fotoğraf severleri de bu vesileyle bu günlükten haberdar etmiş olayım.

Okan birkaç gün önce bir yıllık, uzun soluklu ve muhtemelen epey çetrefilli bir projeyi bitirdi: 365 Projesi.

Bu proje Okan’ın bir yıl boyunca her sabah 8:30 dolaylarında çektiği fotoğraflardan oluşuyor. Aşağıda izleyeceğiniz fotoğraflar da, işte o fotoğraflardan bir seçki.

063/365, © Okan Akan

Normalde seçkileri, konuk fotoğrafçı adaylarının hazırlamasını bekliyorum. Fakat Okan rica edince küratörlük işini keyifle kabul ettim. Bu konuda bana güvendiği için buradan kendisine teşekkür ederim. Epey uzun süren, dört aşamalı bir elemenin ardından projenin tamamını, bu yazı içerisinde izleyeceğiniz 8 fotoğraf ile ifade etmeye karar verdim. Bu fotoğrafları, Okan ile benim vizyonumun kesişim kümesi içine denk düşen fotoğrafların kendi içerisinde tutarlı bulduğum bir alt kümesinden ibaret olarak görüyor, bunu da sizi diğer fotoğrafları izlemeye motive etmek, “Meren seçmiş zaten” deme gafletinden alıkoymak için söylüyorum.

107/365, © Okan Akan

Bir yıl boyunca her gün, belirli bir saatte fotoğraf çekmek üzere yola çıkmak… Başlamak çok zor olmasa da devamını getirip bitirmenin ne kadar zor olabileceğini tahmin edebileceğinizi tahmin ediyorum.

Bir yıl, her gün bir fotoğraf çekmek için ziyadesiyle uzun bir süre. Bir yıl boyunca icra edilen günlük bir rutinden aynı keyfi, daha önemlisi aynı tatmini almanın mümkün olduğunu, Okan’ın da bu işin üstesinden zorlanmadan geldiğini düşünmek muhtemelen epey naif bir bakış açısı olurdu. Bu konu üzerine daha derinlemesine düşünecekler böyle bir şeyi bitirebilmek için ne kadar güçlü ve sürekli bir itki gerekebileceğini hayal edebilirler.

Bu bağlamda, Okan’ı proje boyunca yalnız bırakmayan itki elbette onun bu projeye başlama aşamasındaki motivasyonu idi. Bu motivasyon, fotoğraf çekenlerin sıklıkla unuttuklarına inandığım, eksikliği ile yolun yarısında “ben neden buradayım?“, “bunu neden yapıyorum?” diye sorduklarında yanıtsız kalmalarına, yarım bırakmalarına neden olduğuna inandığım bir şey.

Projenin ardındaki motivasyonun, ikisinin de birbirinden önemli olduğuna inandığım iki tane bileşeni var:

  • Fotoğrafın çoğunlukla trajik/nostaljik bakış açıları ile belgelediği Türk insanının nadiren belgelenen modern rutinlerine ve şehir hayatına da bir nebze ışık tutmak,
  • Böyle bir yolculuğa çıkarak özgün bir bakış açısı geliştirmek ve bir anlamda “kendini bulmak”.

Toplumsal ve bireysel kaygıların birbirini beslediği bu durum, tüm proje boyunca fotoğraf makinesinin hem önünü, hem de arkasını gördüğünüz fotoğraflar ile harika ve belki de istemsiz bir denge çıkarmış ortaya.

129/365, © Okan Akan

Fotoğraflara tek tek bakarken, niyet bir kere belli olduktan sonra kervanın yolda nasıl düzüldüğüne şahit oluyor insan.

Proje boyunca Okan’ın anlatımındaki, tekniğindeki, bakış açılarındaki değişimi fark etmemek mümkün değil. Sephia’ya çalan fotoğrafların zamanla siyah-beyaz’a dönüşmesini, dik kadrajların sayısı yavaş yavaş azalırken -belki de insanın görsel algısına olan yakınlığından ötürü anlatım açısından her zaman daha etkin ve samimi bulduğum- yatay kadrajların sayılarının artmaya başlamasını, kontrastın, low-key’lerin, siluetlerin kümeler halinde yoğunlaşıp sonra seyrelmesini, perspektifin adım adım özgün bir anlatıma yakınsayıp kendi dilini keşfetmesini izlemek benim için gerçekten çok eğitici ve keyifli idi. Hatta şimdi bu sayfadaki seçkiye baktığınızda, Okan’ın fotoğraflarından hazırladığım seçkinin bu tip bir dönüşümün izlerini taşımasına özen gösterdiğimi düşünebilirsiniz. Fakat öyle değil. Seçkiyi kişisel ve projenin amacına paralel bir bakış açısı ile bir araya getirmiştim, en nihayetinde “bunlar” dediğim fotoğrafların bu paragrafta bahsettiğimin bir sağlaması olduğunu görmek bana da sürpriz oldu.

Projeyi baştan sona doğru izlerken “ne olur açın şu evreni biraz daha” diyesitemedengillerden gelen Okan Akan’ın evreninin açılışına tanıklık ediyorsunuz. Buradan yola çıkarak, nasıl ki böyle bir rutin için bir yıl ne kadar uzun ise, bu kadar ciddi bir değişim için bir yılın aslında ne kadar kısa olduğunu görüp sevinmek ve ümitlenmek işten bile değil bence.

194/365, © Okan Akan

Okan görsel dilini rafine etmek ve özgün bir bakış açısı kazanmak uğruna lens tercihlerini de sınırlamış (başta çok sınırlamış, sonra biraz gevşemiş). Tair 135mm f/2.8, ve Panagor 28mm f/2.5 gibi, netlik ayarını elle yapmayı gerektiren, eski, fakat optik anlamda canavar gibi olan lensler ile çıkmış yola. Bu da fotoğraflardaki tutarlılığa katkıda bulunan bir etken. Aynı zamanda binlerce dolarlık lenslerin insanı nasıl bir bakış açısına hapsettiğini de gösteriyor. Daha yeni olanın, daha pahalı olanın, daha kolay kullanılanın bizi özgürleştireceğine dair sanrımız modern yaşantının artık köklü denebilecek alışkanlık ve örüntülerine dayanıyor. Gelgelelim, algımızı daracık alanlara sıkıştıran işte o yeni ve pahalı lensler biraz da.

214/365, © Okan Akan

Çok yakın çevremle sohbet ederken Internet’in ve teknolojinin karşımıza çıkardığı ve artık neredeyse “normal” statüsüne gerileyecek kadar alışkanlık haline gelmiş olan muhteşemliklerin bizi daha şımarık, daha sabırsız, daha doyumsuz insanlar haline getirdiği fikri sürekli gündeme geliyor. Bu dönüşümün etkilerini çok geniş bir yelpazede gözlemlemenin de mümkün olabileceğini düşünüyorum. Artık ilgisi daha kısa süren, daha aceleci, “detaylara” daha az önem veren bir türe doğru evriliyoruz. YouTube’e gidip videoları “izlenme sayısına” göre sıralıyor, en çok izlenen videolara da üstün körü göz atıyoruz. Günlük yazılarını “resimlerine bakmak” sureti ile okuyor, yazarın sadede gelmeyişinin faturasını sayfayı terk ederek kesiyoruz; gazeteler bile “bikinili fotoğrafları için tıklayın” linklerini haberlerin sonuna ya da ortasına değil başına eklemeye başladılar. Albümleri değil şarkıları dinliyor, filmlerin yönetmenlerini ve oyuncularını değil başlarını ve sonlarını hatırlıyoruz. Blogları kitapların, mikroblogları blogların, sadece multimedia paylaşan log/bookmark sitelerini mikroblogların yerine koyuyoruz. Artık neredeyse bedavaya dağıtılan bas-çek dijital fotoğraf makinelerinin vizöründen bile bakmıyor, bir yere gittiğimizde onu her yöne çevirip her şeyi çekiyoruz, çektiğimiz şeye ise ne çekerken ne de çektikten sonra dönüp bakabiliyoruz. Fotoğraf sitelerinde fotoğrafların küçük hallerinden bile ne mal olduklarını anlayıveriyoruz, o kadar çok fotoğraf, o kadar çok fotoğrafçı var ki hiçbirisinin ne dediğini pek umursamıyoruz. Her yönden onca muhteşemlik yağmur gibi yağarken sıradan insanlarla, sıradan işlerle, sıradan düşüncelerle vakit kaybetmek istemiyor, bize özü verilsin, bize özet geçilsin istiyoruz. Çünkü biz de müşkül durumdayız. O kadar çok şey var ki hangi birisine yetişeceğimizi bilemiyor, hiçbir yönü olmayan o koşturmaca esnasında aslında birçok şeyi kaçırıyoruz.

İşte beni bu projeye dair en çok etkileyen şeylerden birisinin ardında da bu var: Okan’ın bir fotoğrafçı olarak, modern hayat içerisindeki trendlerin dışına çıkıp, kendisini bu über muhteşemlikler arasında arayıp, kendisini onlarla ifade etmeye çalışmaktan ziyade, şansını “şehrin” ve “insanın” günlük sıradanlıklarında denemeye karar vermiş olması. Projenin günleri arasında ilerlerken, her gün ne kadar çok şeyin yanından yürüyüp geçtiğinizi görebilirsiniz.

227/365, © Okan Akan

***

Okan, Andre Kertesz’in en sevdiği fotoğrafçı olduğunu söylemiş. Bununla beraber Lewis Hine, Diane Arbus, August Sandler, Paul Strand, Ansel Adams, Martin Parr, Elliott Erwitt, Henri Cartier-Bresson gibi duayenlerin portfolyolarını da sık sık ziyaret ettiğini söyleyerek kimlerden etkilendiğinin ip uçlarını vermiş. Açıkçası Okan’ın fotoğraflarını izlerken Martin Parr ve Alex Webb aklıma sık sık gelmişti.

237/365, © Okan Akan

Bildiğim kadarı ile Okan’ın aktif olarak yer aldığı tek fotoğraf paylaşım ortamı benim bir türlü ısınamadığım Flickr. Kendisi orada sıkı bir şekilde takip ettiği isimlerden örnekler vermiş:

Ayrıca “Türkiye’den Özgür Çakır, Birol Üzmez, Engin Güneysu ve Hakan Çınar’ı takip ediyorum son dönemlerde” deyip, “Korkut Bostancı da oldukça değişik fotoğraflar üretiyor: http://www.flickr.com/photos/bostankorkulugu/” diye eklemiş.

266/365, © Okan Akan

Biraz da müzikten bahsetmesini rica etmiştim. Bu sayede Miles Davis ve Badly Drawn Boy’un proje boyunca mp3 listesinden eksik olmadığı çıktı ortaya.

Bebop dönemi cazcılarını (Charlie Parker, John Coltrane, Dizzy Gillespie, Oscar Peterson, …) sevdiğini, modern rock da dinlediğini yazmış; modern rock favorilerinden bazıları da The Shins, Blur, Beck, Midlake, God is an Astronout imiş.

***

Dilerim Okan’ın serisinin tamamına göz atmayı ihmal etmezsiniz:

http://www.flickr.com/photos/okanakan/sets/72157620190444328/

Ayrıca günlüğünde projeye dair, bu tip bir çalışmaya girişmek isteyenlerin kesinlikle okuması gereken notlar paylaşmış:

http://insanveimge.blogspot.com/2010/06/365-projesi-hakknda-notlar.html

***

Okan Akan, bu günlüğün ağırladığı üçüncü konuk fotoğrafçı idi. Konuk fotoğrafçı arşivinin tümüne bu bağlantıdan ulaşabilirsiniz:

http://meren.org/blog/category/konuk-fotografci/