Bu yazıda size bir konferanstan bahsedeceğim. Dilerim vakit ayırıp okur, üzerine düşünür, hatta tepki gösterirsiniz.

***

Eylül 2010’da Bilimsel Ahlaksızlığın Gri Mecraları isimli bir yazı yayınladım. Bu yazıda WASET isimli bir organizasyondan yola çıkarak akademinin tespiti zor sorunlarına değindim. Yazı bir miktar gündem yarattı. Önce yazının bir özeti NTV Bilim dergisinde yayınladı. Sonra Sefa Kaplan mevzu üzerine bir takip yazısını Hürriyet Gazetesi’nin sayfalarına taşıdı. Ardından Emrah Göker’in önayak olması ile BirGün Kitap eki içerisinde konu daha geniş bir çerçevede yeniden irdelendi.

Bilimsel Ahlaksızlığın Gri Mecraları, mevzuya yukarıdan aşağı (top-down) bir bakış açısı sunuyordu: Bilimin işleyişi, bu işleyiş içinde bir organizasyon, bu organizasyon altında dergiler, konferanslar.

Bu yazı ise nispeten aşağıdan yukarıya (bottom-up) bir bakış açısı sunma hedefi güdüyor: Bir konferans, bu konferansı organize edenler, onlara yardım edenler, sponsor olup destek verenler, hepimizin bunun bir parçası oluşumuz.

Bazı suçlar vardır, o kadar büyüktürler ki, aslında ortada bir suçlu yoktur. Bilimin bu gün içinde olduğu duruma ister tepeden aşağı, ister aşağıdan yukarı bakın fark etmeyecek: Bilime karşı işlenen suç o kadar büyük ki, neredeyse bir suçlu yok. Bu kadar büyük suçlar için bir ya da birkaç kişinin ismini öne atıp onları suçlamayı, kavga dövüş çıkarmayı, çözüme hiçbir katkısı olmayan, iki yüzlü bir davranış olarak görüyorum. Nasıl ki ikinci dünya savaşında yaşananlar için yalnızca Adolf Hitler’i ya da yalnızca Nazileri ya da yalnızca Almanları suçlamak ırkçılığın ve ayrımcılığın sonuçlarından alınacak dersi tamamen kaçırmaya sebep oluyorsa, bu problemleri irdelerken de isimlere yoğunlaşmak benzer bir isabetsizliğe yol açıyor bence.

Fakat ne yazık ki bu yazıda isimler geçecek.

İsmini anacağım insanların her birinin kendilerince doğru olanı yapmaya çalıştıklarına şüphem yok. Fakat yöntemlerini tasvip etmiyorum. Doğru bildikleri şeylerin yanlış olduğunu düşünüyorum. Türkiye’nin bilim arenasındaki gelişimine zarar verdiklerini düşünüyorum. Daha fazla zarar vermemeleri için ise yaptıklarının açıkça tartışılması gerektiğine inanıyorum.

Başlıyorum.

***

Birkaç gün evvel aşağıdaki duyuruya rasladım:

Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi‘nin anasayfasındaki duyuru metni şöyle:

Ulusararası Bilişim Konferansı Nisan 2011’de Üniversitemizde

Rektörümüz Prof. Dr. Ali Akdemir’in Onursal Başkanlığını yaptığı, Çanakkale Kent Konseyi Web Vizyon Çalışma Grubu ile Mevlana Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Bekir Karlık’ın ortak çalışmalarıyla 27-29 Nisan 2011 tarihleri arasında “Ulusararası Bilişim Konferansı” düzenlenecektir.

Uluslararası Bilişim Konferansı“.

Türkiye’deki bir üniversitenin rektörü bu konferansın onursal başkanlığını yaparak Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi’ni konferansın kurumsal ayağı haline getiriyor.

Dolayısıyla büyük resimde bu konferansı aslında YÖK de destekliyor, çünkü üniversitesi destekliyor. Devlet destekliyor, çünkü kendi Yüksek Öğrenim Kurumu desteliyor. Bu noktada siz desteklemeseniz de artık sorumlusunuz. Çünkü bu devletin ve onun bütçesinin kaynağı da sahibi de sizsiniz.

Tüm Türkiye olarak bu konferansa kefiliz.

Lütfen devam etmeden önce bunu iyi düşünün. Sonra neye kefil olduğumuza hep beraber bakalım.

*** *** ***

Çanakkale’de düzenlenecek olan Uluslararası Bilişim Konferansı‘nın web sayfası burada: http://www.iciconference.org/conference/

Sayfadan görüldüğü üzere bu sene ikincisini düzenleniyormuş:

Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi rektörü Prof. Dr. Ali Akdemir onursal başkanlığındaki konferans komitesi eşbaşkanları Prof. Dr. Bekir Karlık ve Prof. Dr. Ali Okatan.

Prof. Dr. Ali Akdemir’in kefil olup başında olduğu kurumu arkasına koyduğu bu konferansı düzenleyen kişileri merak etmek hakkımız.

Google.

***

Karlık’ın adını Google’da arayınca ilk sonuç Fatih Üniversitesi’ne gidiyordu. O sayfanın artık Fatih Üniversitesi altında olmadığını görünce içeriğini Google’ın önbelleğinden görüntüledim. Bekir Hocanın bol yayınlı özgeçmişi çıktı karşıma (bir kopyası burada). Dikkatimi çeken şeylerden ilki neredeyse her yıl başka bir üniversiteye geçmiş olduğu idi. 2000-2001, Ege Üniversitesi. 2001-2004 Bahreyn Üniversitesi. 2004-2005 Haliç Üniversitesi. 2005-2006 Yaşar Üniversitesi. 2005-2009 Fatih Üniversitesi. 2009-2010 Haliç Üniversitesi. 2010- Mevlana Üniversitesi.

Listeden rasgele bir makaleyi seçtim.

Makale’nin adı “An Efficient Iris Recognition for Security Purposes” (“Güvenlik Amacı ile Etkin İris Tanıma“). Makale “International Journal on Graphics, Vision and Image Processing” isimli bir dergide 2005 yılında yayınlanmış.

Makale burada: http://www.icgst.com/GVIP05/papers/P1150549103.pdf.

Oturdum okudum. Hasbelkader görüntü işleme, yapay sinir ağları konularına ucundan da olsa bulaştı iseniz, ya da daha önce bilimsel bir yayın yaptı iseniz lütfen siz de okuyun. Makale ne yazık ki son derece içeriksiz. Şaka değil. Bir profesörün bu tip bir makalede isminin olmasına göz yumması ve daha sonra onu CV’sinde listelemesi herhangi bir birinci dünya ülkesinde istifa ettirecek bir utanç olurdu. O derece içeriksiz.

Güncelleme (03/02/2011): Karlık’ın yukarıdaki makalesinin bir analizi: http://to.ly/9wRk (kendiliğinden insiyatif alarak bu resmi olmayan incelemeyi gerçekleştiren ve bana ulaştıran anonim hakeme çok teşekkür ediyorum, dilerim kendisinin bu tutumu bir örnek oluşturur).

Güncelleme (04/02/2011): Turkish Journal’de yer alan Işıl Öz imzalı haber’de Boğaziçi Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği Bölümü’nden Profesör Dr. Lale Akarun ve Boğaziçi Üniversitesi Elektrik Elektronik Bölümü’nde Öğretim Görevlisi olan Dr. Ceyhun Burak Karlık’ın yayını ile ilgili görüşlerini paylaşıyorlar: http://to.ly/9×49.

Fakat bu yayının “var olmasının” suçlusu Bekir Karlık ya da yayın içerisinde ismi geçen diğer kişiler değil. Onlar da neticede bu makale ile tatmin olup onun yayınlanmasında sakınca görmeyen akademik komitelere güvenmişler muhtemelen. Makalenin nerede yayınlandığına bakmalı.

***

Bekir Karlık’ın adının yer aldığı makalenin yayınlandığı jurnal şu: http://www.icgst.com/gvip/journal/index.html. Bu jurnal ise şu şemsiye organizasyonun altında bir jurnal: http://www.icgst.com/.

Bağlantılara tıkladıysanız alışageldiğimiz bilimsel dergilerin formatından epey uzak olduklarını fark ettiğinize eminim.

Fakat dış görünüş ile değerlendirmemeli.

Google’a ICGST +WASET yazıp aratınca. 25 Ocak 2011 itibarı ile 1740 sonuç dönüyor (WASET yazısını okuduysanız kafanızda bir şeyler canlanmaya başlamış olmalı).

Tahmin ettiğiniz gibi bu sonuçların çok büyük bir kısmı hem WASET hem de ICGST ile ilişkisi olan insanların sayfalarından geliyor. Dilerseniz “konfor bölgenizi” terk edip bu insanların CV’lerine, yayınlarına bir göz atın. Şaşıracaksınız.

Bekir Karlık’ın, CV’sindeki yayınların tümüne bakmadım. Belki rasgele seçtiğim bu yayın onun akademik kalitesini yansıtan bir yayın değildi. Türkiye’de bölümden çıkan her makalede ismi olsun isteyen dekanlar, bölüm başkanları olduğunu biliyorum. Belki bu yayında adının geçtiğinden haberi bile yoktu.

Fakat bu ihtimallerin hiçbirisi Bekir Karlık’ın eşbaşkanlığını yaptığı bir konferansı daha güvenilir bir hale getirmiyor. En iyi olasılıkla Karlık’ın bir öğrencisi tarafından yapılmış ve kendisinin okumadan CV’sine eklemiş olduğu bu makale, konferansa gelen yayınların nasıl bir değerlendirme kriterine tabi olacağına, dolayısıyla konferansın erişebileceği maksimum akademik seviyeye dair bir ipucu veriyor

Güncelleme (10/02/2011): Bekir Karlık’ın isminin de yer aldığı ve anonim bir yorum ile haberdar olduğum bir makale o kadar çarpıcı ki burada kendisine küçük bir parantez açıp ona dikkat çekmeye karar verdim. Bahsedeceğim makalenin adı “A Window-Based Digital Filter Design”. Makale, uluslararası indekslere girmiş olan, bu gün itibarı ile editörlüğünü Celal Bayar Üniversitesi’nden Prof. Dr. Mehmet Pakdemirli’nin gerçekleştirdiği yerli bir jurnal olan MCA Journal‘de (Vol.8, #3, pg. 287) yayınlanmış. Makale burada: http://to.ly/9BfK (açıp okmaya üşeniyorsanız Emre Sevinç’in bu güncellemeden sadece birkaç saat sonra kaleme aldığı “Bir Okurun Beyni Nasıl Felç Edilir” isimli günlük gönderisine ve içindeki ekran görüntülerine göz atabilirsiniz). Özetle, makale iki ayrı makalenin birleşiminden oluşuyor. Durum, fotoğrafı çekilen ya da taranan sayfaların bir araya getirilip PDF’e dönüştürülmesi işlemi esnasında gerçekleşmiş bir hata olabilir. Mevzu bundan ibaret dahi olsa böylesi bir hatanın yer aldığı ve muhtemelen yayınlandığı 2003 yılından beri bu halde olan bir makalenin Karlık’ın özgeçmişinde uluslararası makaleler altında listeleniyor olması üzerinde düşnmeye değer bir durum. Bu talihsiz hadise hem uluslararası indekslere girmiş bir derginin, hem de Karlık’ın dikkatsizliğinin hangi boyutlara varabildiğine dair bir diğer örnek olarak burada dursun (anonim yorum sahibine teşekkürler).

Konferansın ilk eşbaşkanı böyle. Yüksek olasılıkla kötü bir niyeti yok. Fakat yaptığı şeyde bir yanlışlık var.

***

Konferansın ikinci eşbaşkanı ise Ali Okatan.

Kendisi önce Bahçeşehir, sonra Haliç Üniversitesi’nde görev yapmış. Şu anda da Karatay Üniversitesi’nin Mühendislik Mimarlık Fakültesi dekanı.

Ali Okatan’ı Google’da aratınca ilk çıkan sonuçlar onun icatları üzerine (icatların kendileri üzerine değil de, icat haberleri üzerine). Kendisi daha önce “arabalar için kara kutu”, “Güneş enerjisiyle çalışan lap-top”, “araçlarda benzin tasarrufunu sağlayan sistem”, “elektromanyatik dalgalarla çalışan ve 20 metrelik mesafedeki canlıların sinir sistemine zarar vererek etkisiz hale getiren silah” gibi icatlara imza atmış. Karatay Üniversitesi basın açıklamasında Okatan gibi bir dekana sahip olmanın haklı gururunu dile getiriyor:

”Mucit Profesör” olarak tanınan Prof. Dr. Ali Okatan, KTO Karatay Üniversitesi Mühendislik Fakültesine dekan olarak atandı.

(…)

”Mucit Profesör” olarak da anılan, bir çok buluşa ve sayısız bilimsel çalışmaya imza atan Prof. Dr. Okatan, yaptığı açıklamada kendisinin uygulamalı eğitimin içinden geldiğini ve KTO Karatay Üniversitesine bu yıl kayıt yaptıracak Mühendislik öğrencileri için de hedeflerinin sanayi ile iç içe uygulamalı ve yenilikçi bir eğitim modeli olduğunu açıkladı.

İcatlarını bilemiyorum elbette, fakat “sayısız bilimsel çalışma” kalıbı, bilim insanlarını değerlendirmek için çok tehlikeli. Fakat son derece rutin. Ne yazık ki yönetmelik seviyesinde de öyle. Bilimsel çalışma sayısı elbette bir kriter, onu inkar etmiyorum. Fakat bu bilimsel çalışmaların kimler tarafından değerlendirildiği, hangi dergilerde yayınlandığı çok çok daha önemli.

Evet, Okatan’ın CV’si sayısız bilimsel çalışmalar ile dolu gerçekten de.

Güncelleme (13/04/2011): Okatan’ın CV’si bu yazı yayınlandıktan sonra Karatay’ın sayfasından kaldırıldı, fakat tarihi gerekçelerle sakladığım bir kopyasına buradan erişilebilir).

Okatan’ın CV’sinde bir takım enteresanlıklar hemen göze çarpıyor. Misal, kendisi salt 2004 yılı içerisinde Çanakkale’de düzenlenen bir konferansta 7 makale birden yayınlamış:

Bir bilim insanının ilk yazarının kendisi olduğu 7 çalışmayı aynı yıl içerisinde bir konferansa yayınlayabilmesi çok garip. Bu dediğimin gerçek manasını bu yazıyı okumakta olan bilim insanları anlıyorlar eminim. Bir profesörün yanındaki 7 öğrenci yürüttükleri 7 ayrı proje ile bir konferansa başvurabilir ve 7’si de yayın yapabilir. Fakat buradaki durum şu: bir profesör, yürüttüğü 7 ayrı çalışması ile aynı konferansta boy gösteriyor.

İtiraf etmeliyim, Bekir Karlık’ın yayınını okumanın yarattığı hayal kırıklığından sonra Okatan’ın yukarıdaki yayınlarını okumadım. Her birisi alanında çığır açmasa da bir iz bırakan çalışmalar olabilir. Eğer siz içlerinden kimilerini okuyup inceler ve bana geri dönerseniz hem incelemenize yer vereceğim, hem de yayınlarının bir katkısı olmadığını düşündüğüm yönündeki ima sebebi ile tam burada özür dileyeceğim.

Kendisinin bir WASET konferansı olan ICSP’de 5 yayını, yine bir WASET konferansı olan ICESE’de 1 yayını, yine bir WASET konferansı olan ICIT’te 3 yayını, yine bir WASET konferansı olan IFAC’ta 4 yayını var. Onlara da göz atmak isterseniz diye söylüyorum.

Konferansın diğer eşbaşkanı da böyle. Yüksek olasılıkla kötü bir niyeti yok. Fakat yaptığı şeyde bir yanlışlık var.

***

Diğer taraftan konferansın bir bilim komitesi var. Her birini tek tek araştırmadım. Fakat bir kısmını araştırdım. Araştırdıklarımın bir kısmı işinde gücünde, verimli bilim insanları idi. Kimileri WASET bünyesindeki dergilerde tek tük yayınlar yapmıştı. Kimileri özgeçmişlerinde WASET dergilerindeki hakemliklerini akademik faaliyetler olarak listelemişlerdi.

İçlerinden 7 tanesi ile e-posta yoluyla bağlantıya geçmeyi denedim. 1 tanesi listelendiği enstitüde hiç çalışmamış bir insandı. 6 tanesinin e-posta adreslerine ulaşmayı başardım ve kendilerine “bu konferansın komitesinde isminizin yer aldığını biliyor musunuz?” diye sordum. Sadece 2 kişiden yanıt geldi. 2’si de “evet, biliyorum” dedi.

Bu iki kişiden birisi, konferansı organize eden kimseleri tanımadığını söylüyordu. Türkiye’deki akademik faaliyetlere ufak da olsa bir katkı yapabilmek amacı ile komitede yer alma teklifini kabul etmişti. Ulvi bir amaç. Son derece iyi niyetli bir yaklaşım. İdealde Türkiye’nin ihtiyacı olan tam olarak bu.

Bu kişilerden diğeri CV’sinde WASET bünyesindeki iki topluluğa üyeliğini  listelemişti. Yanıtında bu topluluklara yıllar evvel web üzerinden üye olduğunu, şimdi yeniden kontrol ettiğinde bu toplulukların sahte olabileceğini fark ettiğini söylüyordu. Konferanstan gelen komite teklifini ise “Canakkale On Sekiz Mart Universitesi ve Canakkale Belediyesi organize ettigi icin [sic]” kabul etmişti. Son derece mantıklı bir sebep. Hepimiz kariyer basamaklarını tırmanmak için elimize geçen bu tip fırsatları değerlendirmek istiyoruz. Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi’nin arkasında olduğu bir konferansın komitesinde yer almanın neden bir sakıncası olsun?

24 saat geçmesine rağmen diğer 4 kişiden yanıt gelmedi.

Eminim herkesin benzer yanıtları vardır. O listede yer alan isimlerin hiçbirisinin kötü niyetli olduğunu düşünmüyorum.

Fakat bu onların da yaptıkları şeyde bir yanlışlık olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Çünkü cehenneme giden yollar iyi niyet taşları ile döşeniyor. Şöyle ki:

  • Meşruluğundan emin olmadıkları topluluklara web üzerinden üye olup bu üyelikleri özgeçmişlerinde listeliyorlar: Kariyerlerine katkısı olacağını düşündükleri bu şey, aslında o kadar da meşru olmayan, en iyi ihtimalle şüphe uyandıran organizasyonların bilim dünyasında meşru sanılmasına sebep oluyor ve başka bilim insanlarının da zarar görmesine vesile oluyorlar.
  • Kim tarafından organize edildiğini bilmedikleri konferansların komitelerinde yer alıyorlar: Çünkü bilim konusunda geri kalmış bir ülkenin çırpınışına katkıda bulunmak istiyor, eksperlerini ve deneyimlerini bir karşılık beklemeksizin ödünç vermek istiyorlar. Fakat onların ismi, başkaları için güven kaynağı oluyor, yetenekli bilim insanları bir yıllık emeklerini bir hevesle gönderiyorlar, sonra birileri geliyor, araya 7 tane yayını sıkıştırıveriyorlar.

***

Henüz yapılmamış olan bir konferans için biraz fazla ön yargılı bir tutum sergilediğimi düşünenler vardır muhakkak. Haklısınız. Geçmişte yaptıklarımız gerçekten gelecekte yapacaklarımızın teminatı ise ön yargımı makul karşılayacağınızı düşünüyorum.

Biraz Google marifeti ile bu konferansın ilkinin 2004 yılında Çeşme’de düzenlendiğini görebiliyorsunuz. Tanıdık iki isim:

Organizasyonu düzenleyen IKS.

Güncelleme (13/04/2011): Bu yazı yayınlandktan sonra IKS sitesi askıya alındı ve tüm konferans içeriği kaldırıldı.

Aşağıda, konferansın bilimsel skalanın neresine denk düştüğüne dair son derece net bir örnek görüyorsunuz (makale isimlerine bakarken bu konferansın uluslararası bir konferans olduğunu unutmayın):

Listede bir adet Türkçe makale var. Eğer makalenin kime ait olduğunu merak ediyorsanız buyurun: İNTERNET ÜZERİNDEN ÜRÜN TAKİP SİSTEMİ.

Eğer makaleyi açmadıysanız kaçırmanızı istemem makalenin tamamı işte bu kadar:

Okatan konferansın başkanı. Aynı zamanda yukarıdaki makalenin ilk yazarı.

Bu makaleyi yayınlayanlara ve bu konferansı düzenleyenlere kızgın ya da dargın değilim.

Fakat başkanlık ettikleri uluslararası bir konferansta böylesi bir makaleyi yayınlamaktan imtina etmeyen kişilerin yeni bir konferans düzenlediklerini, bu konferansa Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi’nin sponsor olduğunu, üniversitenin rektörünün bu konferansın onursal başkanlık koltuğuna geçtiğini, iyi niyetli akademisyenlerin “bir ucundan da biz tutalım” naifliği ile sıraya girdiğini gördüğüm zaman üzülüyor ve kızıyorum.

Yukarıdaki makalenin (ve sayfalar arasında gezerken gördüğüm diğer 7 Türkçe makalenin de) çıktısını önlerine koyup “bu konferansta neyin bilim komiteliğini yaptınız?” diye sormak lazım o komitede ismi geçen insanlara.

Velhasılı, işbu sebeplerden Ulusararası Bilişim Konferansı’nın ikincisinden de farklı bir şey beklemiyorum.

***

Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi rektörü Prof. Dr. Ali Akdemir bu konferansın onursal başkanı. Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi konferansın _sponsor_larından birisi. Akdemir’in, temsil ettiği kurumu bu konferansın arkasına alırken nasıl bir motivasyon ile hareket ettiğini merak ediyor ve buradan kendisine soruyorum. Elbette kendisine soru soracak bir makamda değilim. Fakat sorum ortaya.

Tahminlerim doğru ise şu noktada Türkiye’nin bir üniversitesinin neden bunlara alet olduğunu siz de merak ediyorsunuz.

***

Suç öyle büyük ki, bunu herkese pay etmeli. Kendimizi bu suçtan tepki göstererek arındıracağız. Bu kadar büyük suçlar ancak böyle temizleniyor.

Bu bağlamda bunlar benim naçizane tavsiyelerim:

  • Üniversite Öğrencileri: Hocalarınızın CV’lerini açın, makalelerini okuyun. Hangi konferanslarda yayınlandıklarına, hangi dergilerde basıldıklarına bakın. Bir bilimsel yayını anlamak size hiçbir hocanın veremeyeceği geniş bir vizyon kazandıracak. Özgeçmişler web sayfalarının süsü olmasın. İnsanlar oraya yazdıkları şeylerin okunduğunu bilsinler. Sizler bilimsel değerlendirme katmanlarının en kalabalığı ve en etkini olan bir sonraki nesilsiniz, kendinizi hiçe saymayın.
  • Araştırma Görevlileri, Yüksek Lisans Öğrencileri, Doktora Öğrencileri: Lütfen yayın yaptığınız dergi ve konferanslara dikkat edin. Sırf özgeçmişiniz kalabalık görünsün diye emin olmadığınız organizasyonlara üye olmayın. Yayınlarınızı onları hak eden dergilerde ve konferanslarda yapın, size aksini yaptırmaya çalışan hocalar ile çalışmayın. Sesinizi çıkarın.
  • Öğretim Üyeleri: Lütfen arada bir konfor bölgenizi terk edin ve bölümünüzdeki, diğer üniversitelerin benzer bölümlerindeki insanları gözden geçirin. İster anonim ister aleni kimliklerinizle blog’lar açın, başka yayınları kritik edin. Türkiye’de peer-review sürecini dergi ve konferans komitelerinin üzerinde bir anlayış haline gelmesine ön ayak olun.
  • Geriye Kalan Herkes: Biliyorum, artık ne ile uğraşacağınızı siz de şaşırdınız. Fakat bu ülkedeki bir sorununun herhangi bir diğer sorun ile tamamen ilgisiz olduğunu iddia etmek yanlış olurdu. Bilim dünyası içerisinde bu konulara dair nicedir rahatsız olan birçok isim var. Diliyorum ilerleyen aylarda, yıllarda daha gür sesler duyacağız. Siz bu sırada bu olanları çevrenize anlatın. Gerekiyorsa yöneticilerden hesap sorun. Bizleri yalnız bırakmayın. Sizin desteğiniz gerçekten önemli. Zira sizin olmadığınız durumda, bunların hiçbir anlamı yok.

***

Son güncelleme: Bu konferans her şeye rağmen yapıldı. Apar topar bu yazıda bağlantı verilen bütün web sayfaları kapatıldı. Makaleler, özgeçmişler silindi. Konferansa gidip ortalığı kolaçan eden iki kişinin görüşlerinin de yer aldığı -ve bu yazının devamı niteliğindeki yazı- ise burada.