Çok yoğun dönemlere girip çıkıyorum son haftalarda. Her şeyi son dakikaya bırakan bir insan olduğum için mesela üç gün canımın istediği makaleleri, günlük yazılarını filan okuyup Internet alemlerinde keyif çatıyor ya da insanlara sataşıyor, sonra iki gün başka hiçbir şey ile ilgilenmemecesine bir şeylere çalışıyorum.

Bu durumdan da rahatsız değilim aslında. Zira ben kulunuzun naçizane görüşlerine nazaran pek az şey dengeli ve aklı başında yaşamaktan daha rahatsız edicidir (tabi siz bana bakmayın (ben eğitim sistemini filan da sevmem mesela)).

Yine böyle bir dönemin ardından son birkaç günde birikmiş gelişmelere bakınıyordum, ilgimi çekenleri geçen seferki gibi bir araya getirip toplayayım dedim.

***

Hastası olarak takip ettiğim kaynaklardan birisi olan “The Big Picture”, Hindu’ların baharın gelişini kutladıkları ve Sankritçe’de “Renklerin Festivali” anlamına gelen Holi Festivalinin fotoğraflarından bir seçki hazırlamış (The Big Picture Internet’in insanların haber alma alışkanlıklarını ne kadar değiştirdiğine dair çok somut bir örnek. Gündemi meşgul eden mevzuların fotoğraflarını ajanslardan toplayıp küçük haber cümleleri ile yayınlıyor, hele fotoğraf sevenler için harika bir kaynak. Eğer bilmiyordu iseniz takip etmenizi tavsiye ederim).


© Utpal Baruah

Fotoğrafların tamamı burada. Eski gönderilere bakmak isterseniz The Big Picture anasayfası ise burada.

Holi Festivali ile ilgili daha fazla bilgi alınabilecek Wikipedia maddesi ise burada (ne yazık ki, verdiğim neredeyse tüm bağlantılar gibi bu da İngilizce).

***

Hindistanın renkli yüzlerinden Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nin siyah/beyaz kederine.. Marcus Bleasdale çok çarpıcı bir belgesel hazırlamış. James Nachtwey‘in Tüberküloz belgeselinden beri bu kadar derinden etkilendiğim bir belgesele rastladığımı hatırlamıyorum..

İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra yaşanan savaşların en çok can kaybına neden olanları hangisidir acaba diye sorulsa bir çoğumuzun aklına Irak’ta, Afganistan’da, Sudan’da, Rwanda’da, Vietnam’da yaşanan savaşların geleceğini tahmin ediyorum. Fakat Kongo, biraz da kimsenin stratejik planlarında önemli bir yer teşkil etmediği için gözlerden ırak olan bir savaşa, 1991 yılından beri 5.4 milyon kişinin hayatını kaybetmesine sebep olan bir savaşa ev sahipliği yapıyor.


© Marcus Bleasdale

Çocuk askerlerin, tecavüzü bir psikolojik harekat taktiği olarak kullanan ordu ve gerillanın, savaş sırasında iki tarafın askerlerince hayvan gibi avlanılarak yok edilen -Afrika’nın etnik gruplarından birisi- Pigmeler‘in, savaş yüzünden yok olmakta olan vahşi hayatın ülkesi Kongo: bilsen elden bir şey gelmez, bilmemeye gönül razı olmaz. Karar sizin.


© Marcus Bleasdale

Marcus Bleasdale’nin belgeseli burada.

Neler olup bittiği ile daha fazla bilgi sahibi olmak isteyenler için ilgili Wikipedia maddesi burada (düzgün Türkçe kaynak aradım, ne yazık ki bulamadım).

James Nachtwey’in tüberküloz belgeseli burada.

Gönlümdeki fotoğrafçılar masasında James Nachtwey’e yakın bir sandalye ayırdığım Marcus Bleasdale’in web sitesi ise burada.

***

Muazzam bir dergi projesi olan ve büyük bir ilgi ile takip ettiğim Visura sekizinci sayısını çıkarmış. Visura kişisel projelere yer veren, hangi projenin yer alacağını ise daha önce dergide yer almış katkıcıların belirlediği leziz bir çalışma. Kongo’nun can sıkıntısını hafifletmek için bire bir.

Visura’nın sekizinci sayısı burada.

***

Magnum’un Jim Goldberg’i Avrupa’daki yasa dışı göçmenlere dair bir proje hazırlamış. Essay içerisindeki fotoğraflar Avrupa’nın çeşitli ülkelerindeki göçmenlerin Polaroid ile çekilmiş fotoğrafları. Göçmenler daha sonra fotoğrafların üzerine bir şeyler yazmış çizmişler. Visura’dan sonra ayaklar yeniden yere bassın diye.


© Jim Goldberg

Jim Goldberg’in News Week’te rastladığım serisi burada.

***

Fotoğraf dünyasından bir haber olmasa da BBC’nin büyük bir keyifle izlediğim ve timelapse tekniği (periyodik aralıklarla fotoğraflar çekip daha sonra onları birleştirerek hareketli görüntüler elde etme tekniği) ile çekilmiş bir videosundan bahsetmeden bitirmek istemedim*.

Video İngilizce, fakat anlatıcının ne söylediği çok çok önemli değil. Video Antartika’nın soğuk sularında deniz tabanındaki canlı çeşitliliğinin bir kısmını ve bu arkadaşların bir fok balığından geriye kalanları mideye afiyetle indirişlerini gösteriyor (deniz yıldızının beslenişini izlemek ise ayrı bir keyif; deniz yıldızları midelerini ağızlarından çıkararak mide öz sıvılarını dokuların üzerine döküyor ve sindirim işinin bir kısmını dışarıda hallediyorlar. Sonra da çözünmüş dokuyu emmek sureti ile içeri alarak metabolizmalarının çevrimine dahil ediyorlar).

Siz evinizde oturmuş bilgisayarın monitörüne bakarken bu canlılar orada, ve yaşıyor. Kongo’da insanlar Pigme öldürüp “eti şifalıdır” diyerek yiyor. Hindistan’da insanlar bahar geliyor diye yeri göğü renge boyuyor. Avrupa’ya kaçan bir sığınmacı rüyalarında silahlı adamların kendisini kovaladığını görüyor.

Çok değişik bir gezegen burası.




*: eğer videoyu göremiyorsanız bunun nedeni Türkiye’deki anlamsız YouTube yasağını aşmak için bir şey yapmamış olmanız olabilir, bu konuda bir şey yapmayı dilerseniz Hüseyin Berberoğlu’nun günlük yazısından faydalanabilirsiniz) (bu arada videonun orijinalı da burada).