Chicago’ya Gittim, Dönücem
Önce ben, sonra da Duygu fena halde hasta olduk. Virüsler azıtmış vaziyette. Tam hastalıktan çıkıyoruz işlerimize dönüyoruz derken uzun zaman önceden planladığımız Chicago seyahatinin tarihi geldi çattı. Hastalık, iş-güç derken bir türlü elime alamadığım D700‘ün ilk ciddi saha deneyimine çıkacağı bu seyahate dair pek ümitli ve heyecanlıyım.
Bu arada aklınıza “Chicago’ya gidince şu yapılmadan dönülmez” kabilinden bir şey geliyorsa, yorumları -düzenli olmasa da- takip edeceğimi ve öneriler duymaktan mutluluk duyacağımı belirtmek isterim.
Fotoğrafsız olmaz. Bu yüzden geçenlerde özel bir partide çektiğim ve bana flaşların doğru kullanıldığında nelere kadir olduğunu göstermiş 3 adet fotoğraf ile bitireyim. Hem resimlerine bakmaya gelmiş olanlar elleri boş dönmesinler ;)
Benim jenerasyonumun belki bir noktaya kadar katlanabileceği, fakat bir önceki jenerasyonun kuvvetle muhtemel sıkıntıdan infilak edeceği türden bir eğlence olan bu partinin yapıldığı yerdeki ışıklar o kadar kısıktı ki flaşsız bir fotoğraf çekmek zaten pek mümkün değildi. Buradaki örnek fotoğrafların üçü de fotoğraf makinesi üzerindeki bir SB-900 ve ona ek olarak harici bir SB-600 flaş yardımı ile ışıklandırılmış fotoğraflar.
Bir kaç ay öncesine kadar flaştan nefret eden birisi olan ben kişisinin önce Jason Ricci konseri, şimdi ise bu parti deneyimi ile harici ışık kayakları ve onların etkin kullanımına dair düşünceleri hızla değişiyor (hep bu düğün olayının marifetleri bunlar). Ama çok endişelenir gibi olunca kendi kendime “doğal ışık ile arama kimse giremez, benimki onun olmadığı durumda ne yapacağımı öğrenmek” filan diyorum, zira her yere ışık taşıma fikrinin hoşuma gittiğini söyleyemem.
Aşağıdaki fotoğrafa bakarken partilerde/düğünlerde en çok ilgiyi önce gelin/damat vesairenin, onlardan sonra ise fotoğrafçının gördüğü geldi aklıma ve bu mevzuyu bir anlamda karara bağladım. İnsanları poz verirken çekmeyi pek tercih etmediğim için bu beni en çok zorlayan şeylerden birisi. Genç-yaşlı fark etmeksizin takip eden bakışların yanında, nispeten genç olanlardan “ilgi göstermez ya da kötü davranırlarsak bu bizim burumuzu karıştırırken ya da gözlerimiz kapalı iken fotoğrafımızı çeker” menşeli yapmacık saygı sinyalleri alıyor, nispeten yaşlı olan kimselerin ise fotoğrafçının kayıt altına alıcı kimliğine dair daha derin bir saygı ve sevgi duyduklarını hissediyorum. Ve böyle buyurdu -elin partisinden bile hüzünlü bir deneyim çıkarmayı becermiş olan- Merenbey...
Aşağıdaki fotoğraf ise daha sonradan çok hoşuma giden bir fotoğraf; Jay-Ray & Gee A’Cappella Trio isimli bir gruba ait. Bağlantıya tıklayarak kendilerinden bir kaç parça dinleyebilirsiniz, fakat CD’lerine koydukları müziklerin ne yazık ki partide duyduğum müzik ile ilgisi yok, partide müthiş vokalleri ile harika caz şarkılar yorumladılar. Mest edici idi. Onların da bu fotoğrafa mest olduğunu öğrenince fotoğrafı tüm kullanım hakları ile beraber kendilerine armağan etmeye karar verdim, karşılıklı mutlu olduk (bu hak devri, kullanım sözleşmesi filan gibi kanuni belgeler de hakkında neredeyse hiç bir şey bilmediğim konularmış, son zamanlarda onu gördüm, neyse):
Son bir not, fotoğraf ile ilgili deneyimlerini okumaktan keyif aldığım Okan Akan‘ın İnsan ve İmge isimli günlüğüne bence bir göz atmanızı tavsiye ederim.
Peki. Chicago dönüşü görüşmek üzere.